(…iyi kötü, eteğimizdeki taşı döktük; eğer bazılarımızı düşündürebildikse, ne mutlu! Şimdi Anadolu İhtilâli, Gâzi, İsmet Paşa, Lausanne ve sonrasıyla ilgili olarak, hanidir biriktirdiğim belgelerden bazılarını -yorumsuz- size aktaracağım. Neden yorumsuz derseniz, yorumları içindedir de, ondan!)
‘Havza bulusması’?
(Alıntı/1. ”…Kırım’dan yola çıkan ‘Yeni Dünya’ ekibi, Mayıs başında, ekiptekilerin önemli bir kısmını Türkiye’ye taşımak üzere, Odesa’ya varır. Orada Türkiye’ye gönderilmek üzere, III. Enternasyonal Manifestosu basılır. Mustafa Suphi, ‘…o zaman başlıca arkadaşlarımız, daha bir kısım amele ve rençber esirlerle, iki gemi içinde memlekete sevk olundular ki, bu meyanda ‘Merkezi Heyet’ azasından iki arkadaş İstanbul’a gitmişler ve beni Rusya’da murahhas olarak bırakmışlardı’ diye söz etmektedir..”
”…demek oluyor ki, yola çıkan iki geminin, biri İstanbul’a, ikincisi başka yere, yani Anadolu’nun Karadeniz kıyısındaki bir limanına gitmiştir. Bu limanın Samsun olması olasılığı büyüktür. Sadrazam ‘Damat’ Ferid Paşa, Trabzon Valisi Gâlip Bey’e, ‘…Hariciye Vekâleti’ne devamlı gelen haberlere göre birtakım Bolşeviğin, Osmanlı kıyılarına geçerek, Samsun ve Trabzon yoluyla Anadolu’ya girdikleri anlaşılmaktadır’ diye yazar…
…şu halde bu yolculuğun tarihi, Mayıs’ın ikinci yarısı olsa gerek; Mustafa Kemal 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkmış; 25 Mayıs’ta da, oradan Havza’ya geçmiştir. Bu durumda Mustafa Kemal’in, Havza’da Albay Budienni başkanlığındaki bir Sovyet heyetiyle görüştüğüne ilişkin söylenti, yerini Mustafa Kemal/Mustafa Suphi temsilcileri görüşmesi varsayımına bırakabilir.” (Türk/ Sovyet İlişkileri, s. 107. Gözlem Yayınevi)
Şu yakınlarda kaybettiğimiz değerli araştırmacı Stefanos Yerasimos ‘un, ünlü çalışmasında yukardaki satırlar; Havza Buluşması konusunda, tereddüdü olanları, bir kere daha düşünmeye sevk- edecek güçtedir…)
Galiyef ve Mustafa Kemal neler yazmıstı?
(Alıntı/2 ”…Bakû’da Mustafa Suphi, aşağı yukarı sadece Türk sorunu üzerine, buna değgin olarak diğer Doğu Ülkeleri Komünist Örgütle ri ile ilişkileri yitirmeksizin,
çalışmasını yoğunlaştırmıştır. Burada İttihatçılar’ın, yâni Türk burjuva milliyetçesi ‘İttihat ve Terakki Partisi’ önde gelenlerinin, yönetimi ve yoğun işbirliği ile üretilmiş bir ‘Türk Komünist Partisi’ bulur ve bunların yalancı Komünist örgütlerini tasfiye eder…” (Jizn Nasyonal Nostey, 16 Temmuz 1921 sayı.112)
Mustafa Suphi ‘yoldaş’ ın, böylece İttihatçı terorizmini mıknatıs gibi üzerine çektiğini düşünmemeye imkân yok; hele Bakû Halk Kurultayı ‘nda Enver Paşa ‘nın başarısızlığından sonra, kimlerin Mustafa Suphi ‘yi can düşmanı belledikleri, çok kolay anlaşılıyor…)
(Alıntı/3. ”… Mustafa Suphi ‘nin Türkiye ‘ye gelip Ankara ‘ya iltihak etmek talebiyle, TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa ‘ya yazdığı mektuba, o, şu aşağıdaki cevabı vermiştir:
”…gâye ve prensip itibarıyla, bizimle tamamen müşterek olan Türkiye İştirâkiyyûn Teşkilâtı’ndan (TKF), maddeten ve mânen hakkıyla müstefit olabilmemiz için, teşkilâtınızın münhasıran TBMM Riyasetiyle tesis ve muhafazai irtibat temin eylemesi lâzımdır. Türkiye dahilinde tatbik edilecek, her nevi teşkilât ve inkılâbat, ancak bu vasıtayla yapılabilir…”
”…aynı hedefe yürüyen Türkiye İştirâkiyyûn Teşkilâtı’yla tamamen tevhid-i mesâi edebilmek üzere, BMM nezdinde selâhiyet-i tammeyi hâiz bir murahhas heyet göndermenizi ve BMM tarafından murahhas olarak gönderilmiş Memduh Şevket Bey’le tesis-i irtibat ve tevhid-i mesâi eylemenizi rica eder ve bilvesile samimi hürmet ve selâmlarımı takdim ederim …” (13 Eylül 1336 (1920)
Mustafa Kemal Paşa ‘nın Mustafa Suphi ‘yoldaş’ a yazdığı bu mektuptan, acaba şu son seksen senede, kaç Türk aydınının haberi olmuştur?)
Hâkimiyet-i Milliye ne diyordu?
(Alıntı/4. ”…o dönemi daha iyi anlatabilmek için, sıra geldi, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ‘nin nâşir-i efkârı olan Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin, o tarihlerde yayımladığı başmakalelerden, bazı satırları okumaya:
”…bir zamanlar, tarihin eski devirlerinde, dünya birtakım zalim hükümdarların istibdadı altında ezildi; sonraları milletler bu istibdadı yıktılar; fakat bu defa onun yerine, ‘para’nın, ‘sermaye’nin zulmü geçti. ‘Sermâye’ bugüne kadar dünyada yapılmış bütün fenalıkların yegâne sebebi, yegâne mes’ûlü idi. Bugün de odur. Eğer dünyayı sür’atle istilâ eden sermayedâr aleyhtarlığı olmasaydı, bu zulüm yarın da devam edecekti. Çok şükür zulüm devrinin son günlerindeyiz. Kapitalizm sadece falan ve filân milletin düşmanı değildir; bilâkis bütün dünyanın, bütün milletlerin müşterek düşmanıdır…” (Hâkimiyet-i Milliye, 20 Temmuz 1920)
Aynı gazetede yayımlanmış başka bir başyazıda şu ilginç ve etkileyici satırları görüyoruz ki; halklar tarafından, yeryüzünün çektiği çilenin, daha o zaman nasıl farkına varıldığını açıkça gösteriyor: çarpıcı bir kanıtı! Müdafaa-i Hukuk ‘un, hangi davanın peşinde olduğunun, açık göstergesi!:
”…evet, Asya’nın esrarengiz sinesi sarsılıyor; ve tarihin geçmiş devirlerinin altında kalmış ve unutulmuş istilâları ister istemez hatırlayan Avrupa; zaferinin en parlak sarhoşluğuna karışan mühim bir endişe ile ürperiyor. Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya, Bulgaristan’dan Fransa’ya, Mısır’dan bütün Afrika sahillerini takip ederek Septe Boğazı’na; Türkistan’dan Himalâya dağlarına tırmanarak Hindistan’a doğru uzayan bir cereyan, bir isyan cereyânı var; ve bu, Asya’dan geliyor; yahut orada, dayanak noktasını buluyor…” (Hâkimiyet-i Milliye, 2 Şubat 1920)
Yorumsuz! …)
Meraklısı için NOT: Yarın 8 Eylül, Fahrettin Paşa Süvari Kolordusu’na bağlı, Yüzbaşı Şerafettin Bey müfrezesinin, ‘esir’ İzmir’i Yunan işgâlinden kurtarmak için, harekete geçtiği gece; yarın, yâni o gecenin yıldönümünde, İzmir’deyim, Fuar’da, (Kültürpark) akşam saat sekiz sularında, sizinle beraber olacağız: göz göze gelir, yüz yüze bakarak, hem işgali, hem ‘istirdat’ı konuşuruz. Gelirseniz, sevinirim.
Cumhuriyet, 07.09.2005