Attilâ İlhan - Bilim Sanat Kültür Vakfı

“…Neden, Öyle Olmadı da, Böyle oldu?…”

… Önce çoğumuzun bilmediği, belki hiç düşünmediği, önemli bir tesbit! Dosyalarımı karıştırırken, bir tarihte, şunları yazmış olduğumu gördüm:

”… ‘cumhuriyet’ ve ‘demokrasi’ aynı şey değildir; aynı zaman ve yerde, meydana çıkmamıştır: ‘Cumhuriyet’ ‘Aydınlanma’ ertesinde, ‘Fransız İhtilâli’ ile oluşuyor; ‘ansiklopedistler’in geleceğe dönük, devrimci bir toplum projeksiyonudur. ‘Demokrasi’ zamanla, İskandinav ve Anglosakson toplumlarında, (buraya dikkat!) hâkimiyetin halka intikali söz konusu olmadan; sadece ‘iktidar’, ‘soylular’dan halka geçirilerek oluşturuluyor; şu halde bazı cumhuriyetler vardır, bir manada demokrasi olmayabilir; bazı demokrasiler vardır, demokratça davranmayabilir…”

Sonra, Fransız düşünürü Regis Debray ‘den size aktardığım, şu sözler ki, bütün siyasi partilerimiz çerçeveletip duvarına asmalıdır: ”… Nasıl ilk insan, ‘memeli hayvan’ artı bir şeyse; ‘Cumhuriyet’ de, ‘Demokrasi’ artı bir şeydir: daha değerli, daha kırılgan, daha nankör, daha ödüllendirici bir şey! Cumhuriyet, özgürlük artı akıldır, hukuk devleti artı adalettir; hoşgörü artı irâdedir; oysa Demokrasi, ‘aydınlıkları’ kalmamış bir Cumhuriyetten arta kalan şey sayılabilir!…”

Şimdi oturup, bu sözlerin Cumhuriyet ve Demokrasi tarihimizle ilişkili yanlarını düşününüz: Sonuç, yüreklendirici olmayacaktır.

Madalyonun öteki yüzü…

Metin Aydoğan ‘ın ünlü kitabını okurken gördüğünüz; Cumhuriyet ‘in, ülkemizdeki başarılarını yansıtan ‘tesbitlerini’ elbette hatırlayacaksınız:

”a/ Türkiye fındık, incir ve şark tipi tütün üretiminde, dünya birincisi oldu. b/ Kestanede dünya ikincisi, zeytinde dördüncüsü; üzüm, şeftali, elma, armut ve bademde beşincisi, turunçgillerde on birincisi oldu. c/ Cumhuriyet, dünyada kendi tarımıyla kendi halkını geçindiren yedi ülkeden birisi oldu…”

Şimdi de, Dr. Necdet Ekinci ‘nin eserinde altını çizdiği, son derece önemli öteki tesbiti okuyalım:

”… Mustafa Kemal’in (Atatürk) CHF Reisi olarak, Samsun’a yaptığı ikinci bir yolculuk vardır: 22 Kasım 1930 günü… SCF’nin (Serbest Fırka’nın) kapanışından beş gün sonra; gücünü kaybetmiş, halktan kopmuş, bir partinin lideri olarak… Etrafındakiler, halkın dışında, dar, basit bürokratların oluşturduğu, bir ‘hizip’ ve bu hizbe, ancak seçim ve çıkar bağlarıyla bağlı olan, yerel fakat ‘taşralı’, bir yandaşlar topluluğundan ibaretti. CHF’yi vilâyetlerden, yüksek kesimde temsil eden, ‘mutemedler/inananlar’ aşırı ‘tahakküm ve menfaat’ yollarına pek sapmamakla birlikte, ne merkez’in ne de halkın benimsediği insanlardı. (buraya dikkat!) Parti Genel Başkan Vekili İsmet (İnönü) ise, tüm CHF örgütüne, ancak askerliğin, yalnızca emir ve kumanda bekleyen, disiplinli hatta ürkek havasını yayıyordu…”

”…şimdi Samsun’a girişi (o seyahate katılmış olan) Ahmet Hamdi’den (Başar) dinleyelim: ”… Samsun’a geldiğimiz zaman… her tarafta fevkalâde inzibâti tedbirler alınmış… bütün yollar süngülü askerler tarafından tutulmuştu. Halk, asker kordonlarının arkasına sinmişti… O Samsun ki, 1919 senesi Mayısı’nda, Gâzi’nin vatanı kurtarmak üzere, Anadolu’ya adımını attığı yerdi… aynı adam (şimdi) bir ‘inzibat kordonu’ himâyesine muhtaç kalmaktadır…”

Görülen odur ki, Cumhuriyet Hükümeti -yâni İsmet Paşa kabinesi, yâni CHF- yeni rejimin başarılarını ve nimetlerini, halka geçirememiştir.

Çocuk da olsam!..

Çocuk da olsam, bu gerçeğin in’ikâslarını, ben de yaşamıştım; babam Serbest Fırka ‘dan yana bir gazetenin, hem avukatı hem mes’ul müdürü idi, evin içinde hep bu sorunlar konuşuluyor; en önemli soru şu: Gazi’nin kurtardığı Ege Mıntıkası’nda, onun rejimine bu muhalefet, neden bu kadar azgın! Yıllar sonra bunun sebebini öğrendim:, Doğu Akdeniz ‘in en önemli ‘komprador’ limanı olan İzmir ‘in, ‘istirdat’ tan sonra birden çöküşü: CHF iktidar ‘ının bu ‘çöküşe’ çare bulamayışıdır. Serbest Fırka lideri Ali Fethi Bey, -Gâzi ‘nin en yakın dostlarından birisidir- İzmir ‘e geldiğinde, ikinci Samsun ‘a gidişinde alınmış ‘aşırı inzibâti tedbirler’, orada da alınmıştı; şu farkla ki, galeyâna gelen ahâli, Pasaport rıhtımında dizilmiş olan polisleri, düpedüz ve açıkça denize itti!

Yönetimin buna bulduğu çare, yöre halkının dertlerine devâ olmak değildi; parti kapandıktan sonra bile, Serbest Fırka yandaşlarını gözlemek, izlemek; hatta desteklemiş gazetelerin sorumlularını tutuklayıp, mahkemeye vermekti.

Diktatörlüğe doğru…

Şimdi isterseniz, her dönemde has ‘Amerikancı’, dolayısıyla hem Terakkiperver Fırka, hem Serbest Fırka yandaşı, Ahmet Emin Bey ‘in (Yalman) o günlerde gazetesinde yazmış olduklarına bir göz atalım, o dönem liberallerinin ulusallık anlayışını yansıttığı için, ibret-i âlemdir:

”…son buhranlı günlerin verdiği bir ders vardır ki Hükümet erkânının gözünden kaçtı; o da Ankara’nın merkez olmak şartıyla, bu memleketin mükemmel, muntazam surette idâre edilmesinin mümkün olmadığıdır!…”

Bunun Türkçesi şu mudur? İsmet Paşa yönetimi, -yâni CHF,- Gâzi’nin savunduğu, -Regis Debray ‘nin belirttiği- cumhuriyet ‘faziletini” yörede uygulayamamıştı; tam tersine: Zamanla oligarşi diktatörlüğüne dönüşecek, sıkı bir yönetime yöneliyordu…

Cumhuriyet, 30.03.2005