Attilâ İlhan - Bilim Sanat Kültür Vakfı

An gelir Attilâ İlhan ölür…

Milliyet

50 yılı aşkın süredir edebiyat dünyamızda ayrı bir yeri olan Attilâ İlhan, 80 yaşında hayata veda etti. “An gelir / Attilâ İlhan ölür” demişti şair, bir de “Elde var hüzün…”

KÜLTÜR / SANAT SERVİSİ

Siir, roman, deneme, senaryo yazarı olarak edebiyat dünyamızda önemli bir yeri olan; edebiyat, dil, aydınlar, sosyalizm ve kadınlarla ilgili çıkışlarıyla hafızalara kazınan polemikler yaratan Attilâ İlhan, 80 yaşında kalp krizi sonucu hayata veda etti. 15 Haziran 1925 Menemen doğumlu olan Attilâ İlhan, bir röportajında kendi ölümünü nasıl düşündüğünü şöyle anlatmıştı: “Ölümden sonrasına inanmadığım için, ölüm son derece basit bir olay. Zaten bir enfarktüs geçirdim. Bir ikincisi gelecek ve beni alıp götürecek.”

Gözaltına alınan ilk liseli

Türkiye’de gözaltına alınan ilk lise öğrencisi olan Attilâ İlhan, “O işin prömiyeri bende. 16 yaşındaydım daha. (…) O olaydan sonra damgalı eşek gibi İzmir’de, Karşıyaka’da herkes bizi tanıdı” diye anlatıyor bu olayı.
O sıralar İzmir Atatürk Lisesi’nde öğrenci olan İlhan, Türk Ceza Kanunu’nun 141. maddesine aykırı davranma savıyla tutuklanıp okulundan uzaklaştırıldı. Daha sonra, Danıştay kararıyla öğrenim hakkı kazanarak İstanbul Işık Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde başladığı yükseköğrenimini yarıda bırakan İlhan, 1949-1965 yılları arasında aralıklı olarak 6 yıl Paris’te yaşamını sürdürdü.
Asım Bezirci, Hasan Tanrıkut ve Orhan Müstecabi ile Gerçek gazetesinde çalışan İlhan, Sorbonne’da filmoloji kurslarına da devam etti. Türkiye’deki gazetecilik serüvenine sinema eleştirmeni olarak başlayan İlhan’ın 1951’de yazdığı ‘Sokaktaki Adam’ romanı, 15 yıl evli kaldığı Biket İlhan tarafından sinemaya uyarlandı.

Maviciler akımı

Yeni Edebiyat, Yücel, Genç Nesil, Fikirler, Varlık, Aile, Yirminci Asır, Seçilmiş Hikâyeler, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön, Milliyet Sanat ve Sanat Olayı dergilerinde şiirleri yayımlanan İlhan, Mavi dergisinde Maviciler diye bilinen toplumsal gerçekçilik akımının sözcüsü oldu.
Attilâ İlhan, Demokrat İzmir gazetesinde magazin servisi yöneticiliğinden gazete yöneticiliğine, 8 yıl süreyle çalıştı. CHP’nin yayın organı Ulus’ta yazarlık yaptı, ancak CHP’yi eleştiren yazıları nedeniyle buradaki görevine son verildi. 1973 – 1979 yılları arasında Bilgi Yayınları’nda editörlük görevini sürdürdü. İlhan, 2 Mart 1982 – 15 Kasım 1987 tarihleri arasında Milliyet gazetesinde “Doğrudan Doğruya” isimli köşesinde yazdı. Attilâ İlhan, 1996’dan 12 Eylül 2005’e kadar da Cumhuriyet gazetesinde “Söyleşi” isimli bir köşede yazıyordu.
İlhan’ın vefatı dolayısıyla Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı Bülent Arınç, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, mesaj yayımladı.

Edebiyat serüveni

1975 yılında TDK Şiir Ödülü’nü; aynı yıl “Sırtlan Payı” isimli romanıyla Yunus Nadi Roman Ödülü’nü alan Attilâ İlhan’ın ilk şiiri “Balıkçı Türküsü” 1941 yılında yayımlandı. İlk şiir kitabı “Duvar”da yer alan “Cabbaroğlu Mehemmed” şiiri ile 1946 CHP Şiir Yarışması’nda ikincilik ödülü aldı. İlhan’ın “Sisler Bulvarı”, “Yağmur Kaçağı”, “Ben Sana Mecburum”, “Bela Çiçeği”, “Yasak Sevişmek”, “Tutuklunun Günlüğü”, “Böyle Bir Sevmek”, “Elde Var Hüzün”, “Korkunun Krallığı”, “Ayrılık Sevdaya Dahil” ve “Kimi Sevsem Sensin” isimli şiir kitapları; “Zenciler Birbirine Benzemez”, “Kurtlar Sofrası”, “Bıçağın Ucu”, “Sırtlan Payı”, “Yaraya Tuz Basmak”, “Dersaadet’te Sabah Ezanları”, “O Karanlıkta Biz”, “Fena Halde Leman”, “Haco Hanım Vay” ve “Allahın Süngüleri-Reis Paşa” isimli romanları ve “Yengecin Kıskacı” adlı bir öykü kitabı bulunuyor. Yazar çok sayıda deneme ve gezi kitabına da imza atmıştı.

Böyle Bir Sevmek (Ne Kadınlar Sevdim)

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
Azıcık okşasam sanki çocuktular
Bıraksam korkudan gözleri sislenir

Ne kadınlar gördüm zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir
Hayır sanmayın ki beni unuttular

“Bunları da gördüm ya!..”

10 Ekim Pazartesi akşamı 22.00 sıralarında geçirdiği kalp kriziyle yaşamını kaybeden Attilâ İlhan, okurlarıyla son olarak 9 Ekim Pazar günü, 24. İstanbul Kitap Fuarı kapsamında Interexpo Salonu’nda yaptığı “Her Şeyi Biliyor muyuz?” başlıklı söyleşi sırasında bir araya geldi.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın düzenlediği etkinlikte, bir metne bağlı olmadan irticalen konuşan Attilâ İlhan, Türk halkının aydınlar tarafından bir nevi dışlandığına, aydınların halkı anlamadığına dikkat çekti ve aydınların milli sentezi yapamadığını belirtti. Bu iddiasına kanıt olarak da, okuma yazma oranı yüzde 80 olan 72 milyonluk Türkiye’de, gazetelerin toplam satışının 4.5 milyon olmasını gösterdi.
Asistanı Belgin Sarmaşık’ın verdiği bilgiye göre, 1000 kadar kişi tarafından dinlenen ve ayakta alkışlanan Attilâ İlhan, yaptığı konuşmadan sonra, “Bunları da gördüm ya… Ben çok şanslıyım” dedi.
İlhan’ın son dakikalarında yanında bulunan Belgin Sarmaşık, Attilâ İlhan’ın 10 Ekim günü, akşamüstü eve geldiğinde yorgun olduğunu söyleyerek bir süre dinlenmeye çekildiğini, ardından birlikte uzun uzun sohbet ettiklerini, ölümünün çok ani olduğunu kaydetti.
Yarın saat 10.00’da Kanal Türk binasında ve 11.00’de AKM Büyük Salon’da Attilâ İlhan için birer tören yapılacak. İlhan’ın cenazesi tören sonrası 13.00’te Teşvikiye Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından Aşiyan Mezarlığı’nda defnedilecek.

‘Yasak Sevişmek’ten
BİRAZ PARİS

Telefonlarla geldi telaşlı ve ürkek
birdenbire geldi beklemiyordum
…….
akşamdı samanyolu patlamıştı
bütün sacré coeur silme akordeon
ilk yudumda ağlamaya başlamıştı
şakakları ter içinde gece saat on
kibrit aranıyor göğüs geçirerek
bütün sevgilerinde yanılmıştı
bir omzuna almış sanki gökyüzünü
dudakları masmavi alsace lorrain
yüzü cermenlerin en eski hüznü
hölderlin bakıyor sisli gözlerinden
ellerini şöyle okşayacak oldum
duydum nabzının gök gürültüsünü
adı yağmur mu güz akşamüstü mü
uzak bir panayırda ip atlayan çocuklar
dalgalar vurdukça sarsılan mendirek
gecesi kaydı mı nedense beni arar
dilinde özürler bilerek bilmeyerek
zenciler çaldı mı cazın hali başka
çinlinin biri kendini siliyor
oturduğu yerde içtikçe eksilerek
……..
Özlem büyük korku epeyce şaka…

NE DEDİLER?
Fırtına gibi bir adamdı

Biket İlhan (Attilâ İlhan’ın eski eşi, senarist): Çok kötü oldum. Aklımı toplayabilmiş değilim. Çok önemli bir kayıp. Ayrılmıştık ama dostluğumuz yıllar boyu sürdü. Televizyonda kendisi hakkında yapılan konuşmaları dinliyorum, herkes yerinin doldurulamayacağını söylüyor. Gerçekten de yeri doldurulmayacak, gerçek bir aydındı.

Fazıl Hüsnü Dağlarca (Şair): Attilâ İlhan’ı eski gibi severdim. Bir gün yeni olan, kimi gün kendisi olmayan, kimi gün yıllarca görmediğimiz, kimi gün aykırı, kimi gün eski yüzünü saklayamayan, kimi gün abartılmış, kimi gün unutulmuş biri gibi görürdüm. Şimdi yalnız ölümün kendisi gibi görüyorum. Ne desem boş. Yok olur biri, gazetelerde birkaç gün yaşar biri.

Gülten Akın (Şair): Fırtına gibi bir adamdı. Çok kendine özgü bir şair ve yazardı. Önemliydi ve değerliydi. Çok üzüldüm.

Pınar Kür (Yazar): Attilâ İlhan benim hem çok sevdiğim bir yazar hem kişi olarak dostumdur. İlk kitabımın yayımlanmasına önayak olmuştu. Söylemek istediğim çok şey var aslında ama şu an çok üzgünüm.

Çetin Altan (Yazar): Yazarlarımızın ve şairlerimizin ölümlerinden sonra kıymete binmeleri çok acı. Tomris Uyar 2 yıl hastanede yattı, kimsenin umurunda olmadı. Ama ölünce haber değeri kazandı maalesef. Attilâ, Beş Hececiler, Garip gibi şiir akımlarının dışında, kendi özgün tarzını yaratabilmiş bir şairdi. Türkiye’de koltuklarıyla değil kalemleriyle önemli olan insanların değeri hâlâ anlaşılamadı. O, kalemiyle önemli olan insanlardan biriydi. Bizim neslimiz gitgide kayboluyor Türkiye’de; Attilâ’nın ölümüyle daha bir eksildik.

İlhan Berk (Şair): İlhan benim gözümde her alanda ve Türk edebiyatında bir fenomendi. Ona her zaman şaşırarak bakmıştım. Bu düşüncem hep de sürecektir kanısındayım.

Tahsin Yücel (Yazar, eleştirmen): Üzgünüm. Kendisiyle birtakım tartışmalarımız olmuştu. Daha doğrusu ben onun dil konusundaki düşüncelerini epeyce eleştirmiştim. Paylaşılması zor, kendine özgü düşünceler ileri sürerdi sık sık. Ama şunu söyleyebiliriz: Attilâ İlhan’ı belki de dönemlerine göre değerlendirmek gerekir. İlhan, bizim gençlik yıllarımızda gerçekten şiirimize yeni bir duyarlılık getiren bir ozandı. “Abbas Yolcu” adlı kitabında yer alan yolculuk yazıları şiir tadındaydı. Bu tadı bazı romanlarında da buluruz. Son döneminde bugünkü kuşaklarca kullanılmayan, kendisinin de ilk dönem yapıtlarında kullanmadığı eski bir dil kullanıyordu. Cumhuriyet ve Atatürk devrimleri konusunda da genellikle paylaşmadığımız, kendisine özgü düşünceleri vardı.

Füruzan (Yazar): Attilâ İlhan bütün hayatı boyunca savunduğu, ülkesi için iyi olduğuna inandığı bilgilerini okurlarıyla korkusuzca paylaştı, dolu ve iyi bir hayat yaşadı bence. Çok iyi bir şairdi. Çok iyi bir yazardı. Değerli bir edebiyat adamımızı yitirdik. Ama onun verimli bir ömür yaşadığını düşündüğümde, ki ben bunun böyle olduğuna inanıyorum, bu ölüm için üzülüyorum. Böylesi bir hayatın alkışlanması gerektiği kanısındayım.

Cumhuriyet’te veda yazısı
‘Her şey için teşekkür ederim!’

Attilâ İlhan, 12.09.2005 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde, parantez açıp bir süreliğine okurundan izin istedi.
10.10. 2005 Pazartesi tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde ise İbrahim Yıldız, “Cumhuriyet’ten Okurlara” adlı köşesinde, İlhan’ın gazeteden ayrıldığının haberini verdi ve şöyle dedi:
“Yazarımız Attilâ İlhan, yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle bundan böyle Cumhuriyet’teki yazılarına son verdi. Cumhuriyet adına İlhan’a bugüne dek verdiği destekten dolayı teşekkür ediyoruz. Sağlıklı günler dileğimizle, Attilâ İlhan’ın ayrılık gerekçesini kendi satırlarıyla okurlarımızla paylaşalım:
“Bilmem söylemiş miydim, benim sicilimde bir enfarktüs sabıkası vardır; geçtiğimiz yayın döneminde, -hekimlere bakarsan, aşırı çalışmadan-, bazı arazı nüksetti, gazeteye mümkün mertebe aksettirmeden, iki defa ‘yoğun bakım’da kızağa çekildim.
Yeni yayın dönemine başlamadan, görüşlerine başvurduğum dört farklı hekimin dördü de, üzerimdeki yükü hafifletmemin bir ‘sağlık mecburiyeti’ olduğunu belirtti; dediklerine göre, iki yayınevi, bir gazete ve bir televizyondaki yoğun çalışmayı kaldıramazmışım.
Cumhuriyet’teki yıllarım, meslek hayatımın en hareketli, en renkli, en bereketli yılları oldu. Her şey -bilhassa tahammülünüz ve sabrınız- için, hepinize teşekkür ederim.”