…meraklısı elbette bilir; son birkaç yıldır, ünlü New York Times ‘da, tanınmış bir yazar Paul Krugman, Başkan Bush ve ‘takımı’ na karşı, adetâ savaş veriyordu; aklı başında çoğu Amerikalı gibi, ümitlerini o da son seçime bağlamıştı; sonuç malûm, hayal kırıcı oldu. Bush ‘un yeniden seçilmesini müteâkip, kendisine ‘Hangi duygular içindesiniz?’ diye soran Fransız meslektaşına, ne türden bir cevap vermiş, görmek istemez misiniz?
(Tesbit/ 1. ”…korkuyorum, umduğum gibi olmadı; son iki yıl içinde, hayli gelişmiştik! İki yıl önce, bu yönetimin kötülüklerini sayıp döktüğüm zaman, boş bir çölde konuşuyor gibiydim; oysa bugün, insanların çoğu, benim gibi düşünüyorlar. İki yıl önce, ipe sapa gelmez sayılan eleştiriler, bugün handiyse, herkesin ağzında dolaşıyor. Fakat hissettiğim asıl, korkudur: Ekonominin geleceği için duyduğum korku, dış politikanın geleceği için duyduğum korku! Demokrasi karşıtı duyguların harekete geçirdiği, öyle bir ‘takım’la karşı karşıyayız ki; üstünlükleri aslında pamuk ipliğine bağlı olduğundan, iktidarlarını ellerinde tutabilmek için, yapmayacakları şey yoktur..”
”…(buraya dikkat!…) gazeteciler de, seçkin aydınlar da dahil olmak üzere, hemen herkes, Bush Yönetimi’nin siyasetine karşı çıkmaktan çekiniyor: Adeta, âciz görünüyorlar! Hele Media’da yaygın olan, o sözde ‘dengeyi koruma’ eğilimi yok mu, beni çılgına çeviriyor; bunu şöyle bir örnekle, alaya almayı âdet edindim: Eğer Bush bugün deseydi ki, ‘- Yeryüzü, sanıldığı gibi yuvarlak değildir, dümdüzdür’; ertesi gün gazeteler, (bu eğilimle) şöyle bir manşet çıkarlardı: ‘Yeryüzünün şekli hakkında, fikirler farklı!’…” (Le Nouvel Observateur, 10 Kasım 2004, s. 30)
Bu söyledikleriyle, Paul Krugman hangi yaraya parmak basmış? (buraya dikkat!) Ülkemizde, Özal sonrasında tanık olmaya başladığımız media ‘ların düçâr olduğu ‘görmedim, duymadım, işitmedim’ hastalığına mı? Ağırlığı borsa ve seks dedikodularına, bâtıl itikatlara ve çevre sorunlarına vereceksin; memleketinde, ya da başka bir ülkede kıyâmet kopsa, ya es geçecek, ya da aynı dengeyi korumak eğilimiyle, olayın mahiyetini ve şeklini değiştirerek işleyeceksin: Bush’un tekrar seçimi önemli elbet, önemli olduğu kadar korkutucu, iyi de Latin Amerika ülkelerindeki son iki seçimle, güneydeki cumhuriyetlerde ‘sosyalist başkanların’ sayısı dörde yükseldi, ‘dengeyi bozan’ bu önemli haberi, hangi gazetemizde doğru dürüst görebildik ki?
Ne demişler? ‘Üzüm üzüme baka baka kararır’ mış!…)
…yoksa ‘ilham’ oradan mı geliyor?
(…benzerlik bu kadar mı? Paul Krugman’ın Bush Yönetimi’ne ve ‘takımı’ na yönelttiği eleştirileri okudukça ortaya, başka -ve daha az önemli olmayan- benzerlikler çıkıyor: Meselâ ‘Ilımlı İslam’ ın, hiç de ılımlı sayılamayacak bazı tutum ve davranışlarının, derin ilhâmını ‘aşırı sağcı’ Bush Yönetimi’nden aldığı, düpedüz ondan esinlendiği filân!…
(Tesbit/2. ”…henüz panik alametleri belirmedi, gerçekte bir ‘muz cumhuriyeti’ ekonomisine sahibiz ama, pazarlarımız hiçbir şekilde bir muz cumhuriyeti sistemiyle yönetilmediğimizde ısrar ediyor; ne yazık ki ben, bu ikinci Bush yönetiminde, bundan vazgeçecekleri anın çabucak geleceğine inanıyorum. Haberci işaretler belirdi: Amerikan hazine bonolarının son satışına bir göz attınız mı? Çin ve Japon Merkez bankaları, bu hisseleri satın almak suretiyle, bizim bütçe açıklarımızı kapatmak itiyâdında idiler; fakat bu defa ortalıkta gözükmüyorlar. Her ne kadar doların tepetaklak gitmesi, faiz hadlerinin âni yükselişi; ya da finans sektöründe bir karmaşanın başlayacağı, önceden kolay kestirilemezse de, şahsen ben, bunun çok gecikmeyeceğini sanıyorum…”
”…çünkü, bu defa başımızda çok özel bir grup bulunuyor; bir takım ki, ‘öyle olacağına bir kere kesin karar verdi mi, işlerin mutlaka öyle yürüyeceğinden emin, buna inanmış kimselerle’ karşı karşıyayız. Halk derseniz, yeterince bilgilendirilmemiştir: Tanıdığım, üstelik zeki bir hekim, geçenlerde bütçedeki açıklar için bana ne dese iyi; ‘ecnebiye yapılan yardımı kesmek’ buna yetermiş!…”
”…bu yeni-muhafazakârlar (neo/con) her yerde hazır ve nâzır; her şeyin nasıl olması gerekiyorsa, öyle olacağına, taş gibi inanmışlar: Mevcut askerinin yüzde 5 ya da 10’unu orada bırakarak, Amerika, Irak’ı sadece yöresel güvenlik güçleriyle kontrol edebilir; geri kalan gücüyle, İran üzerine yürüyebilirmiş! Bunu nasıl bir formülle açıklayacaklarını, şimdiden duyar gibiyim: ‘- Hiç merak etmeyin, İran, asla Irak gibi olmayacak; orada bizi kurtarıcı olarak karşılayacaklar!’ yâni, problem yok!…” (a.g.e. s. 30)
Nasıl, iyi mi?
…amma da ‘abartmış’ mı?
(…sözü hazin, çok da tehlikeli çağrışımlara neden olan iki cümleyle bağlayalım. Paul Krugman’la konuşan Philippe Boulet-Cercourt, Bush’un seçilmesiyle ilgili stratejiyi şöyle özetlemiş:
”…eğer bundan bir ders çıkarmak gerekirse, o şudur: Ülkenin halkını derinden ikiye bölecek olan bir stratejiyi; yâni ‘merkez’in aklını yatırmak yerine, ‘sağ’ı seferber etmek stratejisini yeğlediler, bu strateji tuttu…”
Röportaj biterken, Paul Krugman’ın biraz da şaka yollu söylediğiyse, çok daha vahim olasılıkları çağrıştırıyor:
”… Dreyfüs Davası’ndaki, kafaları tamamen birbirinin karşıtı, ikiye bölünmüş bir halk! Belki de, iltica talebinde bulunacağıma yakın, Fransızca öğrenmeye de başlamalıyım…” (a.g.e. s. 24) Amma da ‘abartmış’, öyle mi? Hiç sanmıyorum! Adolf Hitler de iktidara, serbest seçimlerle gelmemiş miydi?…)
Cumhuriyet, 24.11.2004