Özdemir İnce
ATTİLÁ İlhan üzerine yazmak için zaman geçmesini, herkesin yazacağını yazmasını, söyleyeceğini söylemesini, ölümüyle uğradığım duygu baskının yatışmasını bekledim.
Bir televizyondan telefon edip Attilá İlhan’ın ölümü üzerine bir şeyler söylememi istedikleri zaman, bütün hayatım gözümün önüne yığıldı. Belki şaşıracaksınız ama Attilá İlhan’ın okuduğum ilk yazısı, masamın üzerinde duruyor şu anda. Şiirlerini daha öncesi mi yoksa sonrası mı okuduğumu bilemeyeceğim.
3 MİSAK-I MİLLİ
Sözünü ettiğim yazı, Ankara’da Kaynak Dergisi’nin 15 Ağustos 1952 tarihli 61. sayısında yayınlandı. 15 yaşımdaydım, on beş günde bir yayınlanan Kaynak Dergisi’ne 1 Mayıs 1952 tarihli 54. sayısında abone olmuşum. Attilá İlhan 26 yaşındaydı bu yazı yayınlandığında. Yazının adı: ‘Kendi Kendime Sanat Konuşmaları: Evvelásı Bu.’
‘Etrafında ne görüyorsan, değişiyor. Kendi kendisinin ve zamanın değiştiğini senin kafana vurarak veya vurmayarak değişiyor. Sen, kendi kendinin ve kendi kendini dıştan ve içten kuşatan kendi dışının değiştiğini bilerek veya bilmeyerek değişiyorsun. Sen bir akıntının a’sı, bir cereyanın c’sisin desek de olur’ diye başlayan yazı şöyle bitiyor:
‘Sen de bütün varlıkların ve münasebetlerin içindesin. Bütün bu olanlar senin dışında cereyan etmez, senin üzerinde tesirler yaparak cereyan eder. Sen bunları yukardan seyreden bir tanrı olamazsın. Sen de ötekiler gibi bu tesir ve karşı-tesirlerin sorumunu taşır ve onlara iştirak edersin. Yalnız üstelik bir de bu tesirleri dile getirme, yansıtma marifetin var.’
Bu iki alıntı Attilá İlhan’ın bütün yazın ve düşün hayatını özetlemekte sanki. ‘Ben’ ve nesnel dünya arasındaki ilişkisinin işleyiş diyalektiğine Marksist bir açıdan bakıyor. Son cümle de Marksist yansıtma ve imge kuramının özeti.
1952 yılının ağustos ayında bunun böyle olduğunu Attilá İlhan biliyordu ama ben bilmiyordum. Bilmeyen sadece ben miydim? 1952-1956 yılları arasında yayınlanan yazılarının Marksist bakış açısı içinde yazıldığını Marksizm’i bilen birkaç yazarın dışında kimsenin anladığını sanmıyorum. Polis de anlamıyordu tabii.
1952-1956 arasında Attilá İlhan’ın ‘Sosyal Realizm’ yazılarını okudum. Sovyetler’in resmi sanat ideolojisi olan ‘Sosyalist Realizm’inden farklı görüşleri içeriyordu bu yazılar. Bu yazılarda Kemalist ideoloji vardı, üç Misak-ı Milli (politik, ekonomik, eğitsel) vardı, yurt milliyetçiliği vardı. Yani öldüğü zamanki Attilá İlhan vardı.
Attilá İlhan’ın 1950-1960 yılları arasında özellikle Kaynak, Mavi, Seçilmiş Hikáyeler, Dost ve Yelken dergilerinde yayınlanan yazılarının mutlaka taranması gerekiyor. 1970’lerde bu yazılarından söz ettiğim zaman çok şaşırmıştı. Kitaplaştırmasını salık vermiştim.
O, ÖNCE MARKSİST
Bir avcı, bir balıkçı gibi onun şiirini aradığım bir dönem olmuştur. 15-18 yaşlarım arasında. Daha sonra şiir yollarım başka yöne gitti. Attilá İlhan kuşkusuz büyük bir şair. Ama ben Attilá İlhan’ları başka bir sıralamayla algılıyorum: Düşünür, denemeci, romancı ve şair. Bu dört sözcüğün önünde de kuşkusuz ‘Marksist’ sıfatı var.