Zülfü Livaneli
Dün TBMM oturumunun açılışında söz istedim ve Meclis Başkan Vekili Ali Dinçer dostumun duyarlılığı sayesinde Attilâ İlhan üzerine bir konuşma yapma fırsatı buldum.
Çünkü bunun büyük şaire karşı bir borç, bir görev olduğunu düşünüyordum.
Ana dilimize katkıda bulunan şairlere Meclis de saygı göstermeli.
Hele Attilâ İlhan gibi yüreğimize yerleşmiş dizelerin şairine mutlaka her platformda yer verilmeli.
***
Şiir tuhaf bir şey.
Gücünü ölçmek ve somutlaştırmak olanaksız.
Hele siyaseti ve parayı tek güç olarak gören topluluklara, bir dizenin bütün bunlardan daha güçlü olabileceğini söylemek şaka gibi gelebilir.
Ama böyle.
Has şiir bir ülkenin ana diline, mayasına ve harcına karışıyor.
Attilâ İlhan “Ben sana mecburum” dizesini, onun kitaplarını hiç satın almamış, belki adını bile duymamış olan kitleler tekrarlıyor.
Orhan Veli’nin “Yazık oldu Süleyman efendiye” ya da “Rakı şişesinde balık olsam?” dizeleri bir halk sözüne dönüşmüş halde dolaşıyor.
John Berger insanın anadilinin, anayurdu olduğunu söyler.
Attilâ İlhan şiiri anayurdumuzun bir parçasına dönüşmüştür.
Bizi biz yapan mayaya, harca karışmıştır.
50’lerde düzenlediği edebiyat matineleriyle; gazeteciliğiyle, senaryolarıyla, romanlarıyla; şiirleri düşünceleri ve stiliyle Türkiye’de birçok kuşağı etkilemiş, genç kuşaklardan birçok edebiyatçıya, sinemacıya, gazeteciye yol göstermiş, destek olmuş olan büyük şaire uğurlar olsun.