Seda Kaya Güler
Üniversite sıralarında okurken şiirlerini bir solukta okuduğum, kitapları arkadaşlar arasında dolaşan Attilİlhan’la tanışacağımı, sohbet edeceğimi, birlikte çalışacağımı, hatta beğenisini ve takdirini kazanacağımı hayal bile edemezdim
Ama oldu işte. Gazetecilik sayesinde
Erkekçe Dergisi’nde çalışıyordum 90’lı yılların başında. Yazı işleri müdürüydüm. Hıncal Uluç yayın yönetmeni, Yiğiter Uluğ yönetmen yardımcısıydı. Attilİlhan da yayın danışmanımız. Ayda bir dergiye gelir, içerik toplantımıza katılırdı. Ayrıca her sayıda yayınlanan “Attila İlhan’la sohbet” köşemiz vardı. Yine dergiye gelir, Hıncal Uluç’un odasına kapanır, sohbete başlardık dergideki arkadaşlar. Öyle bir sohbetti ki, saatin nasıl geçtiğini anlamazdık. Teyp, dolar da dolardı. Genelde teyp çözmek sevilmeyen bir iştir ama bu söyleşinin deşifresini yapmak kimseye zül gelmezdi. Ağzından bal damlardı çünkü büyük ustanın. Her sorduğumuza cevap alırdık. Her soruya verecek yanıtı vardı. Bir kelimeden yola çıkar, ktarihin derinliklerine, kgünümüz siyasetinde dönen oyunlara, kedebiyat dünyasının bilinmeyenlerine dalar, bizi büyülü, gizemli ve bilgi dolu bir dünyaya götürürdü.
Dostlarından biri “O hem yazar, hem de hatipti” dedi. Her eli kalem tutan, konuşurken düzgün cümleler kullanamaz. Her güzel konuşan da iyi yazamaz. O, iki alanda da ustaydı.
HEP ÇALIŞIRDI
Erkekçe Dergisi kapandıktan sonra da sohbeti sürdürdük. Kimi zaman çalıştığım gazete ve dergi için buluştuk, kimi zaman özel olarak. Attilİlhan’a ulaşmak kolaydı. O’nun her sabah evden çıkıp gittiği bir yeri vardı. Daha öncekilere yetişemedim, biz, Divan Pastanesi’nde buluşurduk. Evine kimseyi kabul etmezdi büyük şair, yakın akrabaları ve çok özel dostları dışında. Bütün randevularını sağlık sorunları ve tatil dışında hiç aksatmadan gittiği pastanelere verirdi. Dostlarını orada ağırlardı. Onu görmek, konuşmak isteyenler önceden arayıp, randevu alır ve söylenen saatte bulunduğu yere giderdi. O hep oradaydı; gazetesini okur, notlarını alır, görüşmelerini yapardı. Eve döndüğünde de yazılarını yazardı. Her gün yazardı. Hiç aksatmadan. Son derece planlı ve programlı çalışırdı. Üretken bir yazardı. Son anına kadar hep üretti. Televizyon programları yaptı, kitaplar yazdı, senaryolar, makaleler vs
Son olarak TV8’de çalıştık. Ben program yapıyordum. O ise kanalın yayın danışmanlarındandı. Haftada bir gelir, çantasını masasına koyardı ki, etrafı çevrilirdi anında. Dört gözle gelmesini bekleyenler kapısını tıklatıp dalardı odasına. Onu bulmuşken sohbetinden yararlanmamak mümkün mü? Gidene kadar boş kalmazdı yanı.
ÇOK ÖZEL BİRİYDİ
“Aşk, Seks ve Kadınlara Dair” kitabımdan yazma aşamasında bahsetmiş, görüşünü sormuştum. Çok hoşuna gitmiş, “Bunun senaryosunu yaz, çok güzel televizyon filmi olur,” demişti. Kitabın ismi üzerinde kafa yormuştuk birlikte.
O çok özel biriydi. Bu ülke için de, benim için de. En sevdiğimiz şairdi. An gelir, öleceğini biliyorduk ama bu kadar erken değil. Şiiri herkese sevdiren büyük ustayı, onun en ünlü şiirlerinden biriyle uğurlamak gerekir.
“Seda’ya başarılar dileyerek” imzaladığı “Böyle Bir Sevmek” adlı kitabından aynı adı taşıyan şiiri..
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
Azıcık okşasam sanki çocuktular
Bıraksam korkudan gözleri sislenir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir
Hayır sanmayın ki beni unuttular
Harasıra mektupları gelir
Gerçek değildiler birer umuttular
Eski bir şarkı belki bir şiir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir.