Yazan Kaan Çağlayangöl
Bu dünyadan Attilâ İlhan geçti
Attila İlhan’ın eserlerini okuyuşum 1999 yılında başladı. Attilâ İlhan’la şahsen tanışmam 2004 yılında ki TÜYAP kitap fuarında kitap imzalatırken gerçekleşti. Daha sonra birçok kez telefonda konuştuk. Kendisini devamlı aradım ve kafamdaki o ulusal kültür anlayışına dayanan müziğimiz hakkında konuştuk. Benim 4 yıldır üzerinde çalıştığım Barış Manço projesi O’nun bir hayli ilgisini çekti ve bana Barış Manço’nun edebi yönü hakkında birçok açıklamada bulundu.
Fikirleri benim için çok önemliydi çünkü o bir tarihti, o bir ekoldü ve Türkiye’nin yakın tarihine dair birçok şeyi bilen müthiş bir insandı. Hafızası beni her zaman şaşırttı. Hatıraları bana çok farklı dersler verdi. Türk aydınları arasında en dikkat çekici olanı bence Attilâ İlhan’dır. Hangi serisi Türkiye’de çok yankı yarattı, romanları sıra dışıydı ve birçok ödüle layık görüldü. CHP şiir armağanını kazandıktan sonra edebiyat başarıları ardı ardına geldi. Attilâ İlhan toplumsal bir olaydır ve her anlamda Türkiye’ye damgasını vurmuştur. Türkiye’nin düşün hayatında önemli bir yere sahiptir.
Gelelim bu röportajın hikayesine;
İşim dolayısıyla İzmir Entarnasyonal Fuarı’nda görevliydim ve Attilâ İlhan’ın söyleşisi ve imza günü olduğunu biliyordum. Söyleşiye katılamadım fakat bir fırsatını bulup kitaplarının satıldığı bölüme gittim ve kendisiyle bir söyleşi yapmaya karar verdim. Kitaplarının satıldığı bölüme gittiğimde başında birkaç kişi vardı ve onlarla bir şeyler konuşuyordu. Sıram geldi ve kendisiyle kısa bir söyleşi yapıp yapamayacağımı sordum. Bu isteğimi memnuniyetle kabul etti. Az vakti olduğunu söyledi bana ve kısa kısa sormaya başladım sorularımı. Sorularımın geriye kalanını mail olarak kendisine göndermemi söyledi. Ben soruları ona gönderdim fakat cevaplamaya maalesef ömrü yetmedi ve çok ani bir şekilde aramızdan ayrıldı. Sizlere bu söyleşiyi aktarmak istiyorum. Belki de Attilâ İlhan son kez bir röportaj kabul etti bilemiyorum, ben sadece o içten cevaplarını sizlerle paylaşmak istedim.
Konumuz genel olarak ulusal kültür meselesiydi.
Attila Bey, sizinle bu konuyu birçok kez görüştük telefonda. Türk müziğinin ve Türk kültürünün niye Batı meraklısı kesim tarafından benimsenmediğini size sormuştum. Size bu sorumu tekrar sormak istiyorum. Niye böyle oluyor?
– Cevabı çok basit, o bahsettiğin Batı meraklısı kesimin halkla ilişkileri bozuk. Onlar bir şekilde kaz gibi güdülüyor. Zaten onlar yabancı bir kesimmiş gibi davranıyorlar. Türk kültürüyle alakaları yok. Onlar Türk değiller, onlar yabancılar. Aslında burada sorun Türkiye’de hükümetlerin bir kültür politikasının olmamasından kaynaklanıyor.
Bu sorunun müzik açısından bir başka tarafı daha var. Eskiden Türkiye’de yapılan Türkçe sözlü şarkıları yapanlar artık yok. Yeni şarkıcılar ve söz yazarları Türk kültüründen niye etkilenmiyorlar sizce?
– Etkilenmezler. Niye biliyor musun? Onlar artık farklı hedeflere yönlendirildiler ve kendi kültürlerinden uzaklaştırıldılar. Bunlar sistemli bir şekilde yapıldı. Türk halkı kendi kültüründen uzaklaştırıldı ve yeni nesilde bunu görüyoruz. Batı, Türkiye’nin hiçbir alanda gelişmesini istemiyor.
Sizce Türkiye’de Türk kültüründen etkilenen sanatçılar kimlerdi?
– Barış Manço en iyi örnektir bu konuda. Ergüder Yoldaş bir ara yaptı, Timur Selçuk yaptı. Diğerleri de yapmaya çalıştı ama olmadı, işin içine politika girdi olmadı. Önemli olan hakla iletişim kurmak. Barış birçok konuda bilgiliydi ve okuyordu.
Peki bu saydığınız isimlerin farkı neydi sizce?
– Barış’ın sözleri çok kuvvetliydi. Rahmetli Barış benim edebiyatta yapmak istediğimi müzikte yapmaya çalıştı ve başarılı oldu. Ergüder Yoldaş Divan edebiyatını Türk müziğine uygulamayı iyi biliyordu. Timur Selçuk özellikle Oda Orkestrasıyla yaptığı şarkılar başarılıydı.
Peki bu akım niye devam etmedi sizce?
– Bunun cevabı da çok basit; arabesk çıktı da o yüzden devam etmedi. 1980 yılından sonra iş daha da kötü hale geldi. Arabesk yapanlar arttı ve Barış yalnız kaldı.
Avrupa’da da bu böyle midir? Oradaki toplumlar kendilerine yabancılaşırlar mı?
– Orada durum daha farklı. Avrupa’da daha değişik bir kültür var. Mesela Türkiye’de çok tartışılan bir konu var; anadilde yayın. Fransa’da Cezayirliler çok fazla var. Acaba Cezayirliler Fransa televizyonunda Arapça yayın isteseler ne olur? Kıyamet kopar ve öyle bir yayın olmaz. Tabii bu Türkiye’de sistemli ve kasıtlı bir şekilde yapıldı. Batı’lı ülkeler bunu Türkiye’ye dayattılar.
Peki Türkiye’de hükümetler niçin ulusal kültürümüzü desteklemiyorlar?
– Desteklemezler, bunun iki nedeni var. Birincisi, Türkiye’de hükümetler Batı’nın ön gördüğü şekilde hareket ediyorlar. Batı’lı devletler Türkiye’nin kimliğini kaybetmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. İkincisi, ulus devletler Batı tarafından istenmiyor. Türkiye’de bu işten nasibini alıyor.
Türkiye’de toplum kültürsüzleşiyor bu çok açık. Gençler arasında bu kültürsüzleşme daha fazla. Bu nasıl önlenir sizce?
– Evet gençler kültürsüzleşiyor ama onlara kötü bir kültür dayatılıyor. Onlara sunulan kültür kendi kültürleri değil. Çok okumaları lazım gençlerin. Başka türlü kültürsüzleşme aşılamaz.
Suni hareketler başka alanlarda da kendini gösteriyor. Bir kitap çıkıyor ve yerlere göklere sığdırılamıyor ve o kitabın yazarı şişiriliyor. Bunlar niye yapılıyor sizce?
– Bunlar bazı kesimler tarafından kasıtlı olarak yapılıyor. Çok satan kitapların rakamları gerçek rakamlar değil. O kadar satmasa da öyle gibi gösteriliyor. Bunlar birilerini yaratmak için yapılıyor. Artık her alanda bu tür uydurma şeyler yapılıyor maalesef.
* * *
Attilâ İlhan dendiği zaman aklıma aydın, son derece kültürlü ve her konuda bilgi sahibi olan bir insan geldi her zaman. Onun kendine has üslubu ve olayları anlatırken çok çarpıcı örnekler vererek dinleyenlerin dikkatini çekmesi hafızalardan asla silinmeyecektir. Televizyon kanallarında yayınlanan programları geniş bir izleyici kitlesi buldu. Madalyonun bir de ters tarafı var. Attila İlhan’ın bazı şiir antolojilerine alınmaması ve edebiyat dünyasında sanki Attilâ İlhan yok gibi davranılması Attilâ İlhan’ı değil o insanları küçültmüştür. Suni yükselişler ve edebiyat dünyasında yaratılan sabun köpüğü isimler bir gün halkın gözünde hak ettikleri yere gideceklerdir. Fakat Attilâ İlhan gibi bir edebiyatçı her zaman akıllarda olacaktır.
Nazım Hikmet’in fikirlerini Türk halkına en doğru şekilde anlatmaya çalışan Attila İlhan’dır. Unutulmamalıdır ki; O 1940 karanlığında bir avuç gençle birlikte Paris’te Nazım Hikmet’i Kurtarma Hareketi’ni başlatanlardan olmuştur. Attilâ İlhan, kendisinin de aralarında bulunduğu bu bir avuç gence ‘Fedailer Mangası’ diyordu.1950’li yılların başında Nazım Hikmet Bursa Cezaevinde yatarken onu kurtarmak için Paris’te uğraşan bir avuç gençten biriydi o. Bazı ilginç isimleri önemserdi, mesela Cahit Irgat ve Nail Çakırhan gibi. Nazım Hikmet onun için her zaman bir milat oldu. Türkiye’ye has bir sosyalizm anlayışı amaçladı ve her zaman bunu savundu. Kendi eserlerinin dışında çevirileri de vardı. Senaryoları Yeşilçam’da büyük ilgi gördü ve başarı sağladı. Romanları her zaman farklıydı ve önemli olaylara parmak basıyordu.
Hani derler ya Nev-i şahsına münhasır bir insandı. Kültür birikimini son ana kadar herkesle paylaştı. Kitap fuarlarında saatlerce kitap imzaladı, insanlarla sohbet etti. Birçok dergi çıkardı, birçok gazetede yazdı. Attilâ İlhan’ın 1980’li yıllarda yayın danışmanlığını üstlendiği SANAT OLAYI dergisi Türkiye için bir ilktir. O tarzda bir sanat dergisi daha önce çıkmadı, daha sonra da çıkmadı. Cumhuriyet’teki yazıları çok ilgi gördü son yıllarda.
Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük edebiyatçılarından biri olmasının yanında Atatürk’ü ve onun devrimlerini insanlara anlatmaya çalışarak çok önemli bir görevi yerine getirmiştir. Bağımsızlığı, demokrasiyi, Cumhuriyeti insanlara öğretmiştir.Bir vatansever olarak yaşadı ve bir vatansever olarak aramızdan ayrıldı. Attilâ İlhan’ın en önemli özelliklerinden biri de toplumcu bir yazar olmasıdır.
Attilâ İlhan’ın bu halk tarafından ne kadar çok benimsendiği cenazesinde belli oldu zaten.
Rahat uyu Attilâ İlhan, sen Türk halkının gözünde öyle bir yer edindin ki o yer çok yükseklerde.