(…kör gördü, sağır işitti. ABD hanidir, binbir bahane uydurarak, -gerçekte çoğu Devlet-i Aliyye ‘nin eski ‘vilayetleri’ olan- Ortadoğu ülkelerine el koymanın yollarını deniyor: Afganistan, Irak derken, gündeme İran getirildi; ortaya ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ (BOP) diye, stratejik bir tasarı çıkarıldı; Türkiye dahil, hemen her yerde tartışılıyor!
Peki, bizim için, şaşırtıcı olan ne? Bırakın ‘resmi makamları’; bizden hiç kimsenin, ağzını açıp da; eski Osmanlı vilâyetleriyle, Gâzi ‘nin, İstiklâl Harbi ‘nin başından itibaren ilgilendiğini söylemeyişi; hatta onun, -hele Hatay Meselesi patlak verince ortaya çıkan- Türkiye ‘ye mahsus bir ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ nin, mevcut olduğu! Strateji kuruluşlarımız, ünlü politika yazarlarımız, ‘hariciyecilerimiz’, sorunun, dolayısıyla konunun, bu mertebe yabancısı olabilirler mi? Hepsi lâl-ü ebkem!
Yoksa bu vahim ‘yabancılaşma’, yarım yüzyıldır başımız belâlı olan ‘kültürsüzleştirme operasyonu’ nun, kaçınılmaz sonucu mu?)
Perşembe’nin gelişi…
(…meraklısı, I. Dünya Savaşı ‘na kadar uzanmak zorundadır: Ortadoğu ‘ya (Süveyş ‘e ve Petrol ‘e) el koyabilmek için, İngiltere (Sistem), günümüzde Türklere karşı nasıl Kürtleri ‘kullanıyorsa’, o tarihte Arapları ‘kullanıyordu’ (Lawrence). Amacının ve sonucun ne olduğunu, bakar mısınız Edward Mead Earl, kitabında ne güzel anlatmış?
(Tesbit/1. ”… GnI. Stanley Maude, Bağdat Hattı’nın Mezopotamya’ya ulaşmış olduğu son noktayı, Samara’yı ele geçirince; şüpheler arttı. Almanlar, İngilizlerin Mezopotamya’daki ilerleyişlerinin anlamını kavrayabilmiş olsalardı, şüpheleri tam bir paniğe dönüşebilirdi; çünkü Gnl. Maude’un ordusunun arkasından zaferi pekiştirmek ve (buraya dikkat) ‘sürekli işgali’n temelini atabilmek için, yüzlerce memur Bağdat’a akın etti…”
”…önce su baskınları, bataklıkları kurutmak ve sulama tesisleri için, bir Su İşleri Dairesi kuruldu: Ziraat dairesi, sulanan toprakların ekilmesi ve özellikle İngiliz Emperyalizmi için çok şey ifade eden pamuğu yetiştirmek amacıyla araştırmalara başladı. Bağdat ile Basra arasında hemen demiryolu döşendi; 1919’da tamamlanmasıyla, İstanbul Basra’ya bağlanmış oldu…”
”…bütün belirtiler, İngilizlerin Mezopotamya’da kalmaya azmetmiş olduklarını gösteriyordu…” (Bkz. Bağdat Demiryolu Savaşı; 1971, Milliyet Yay.)
Benzer bir olay, şimdi nasıl İran ve Suriye ‘nin gözlerini açtıysa, o zaman Irak ve Suriye ‘nin gözlerini açmıştı. Gâzi, TBMM ‘nin ilk gizli oturumlarında meb’uslara, her iki bölgeden kendisine yönelen işbirliği taleplerini ve onlara verdiği cevapları anlatmıştır.
(Tesbit/2. …’Irak’ta İngilizlerin muamelesi, Irak halkının gönlünü fena halde kırmıştı; biz kendileriyle temas aramadan, onlar bizimle temas aradı; fakat biz onlara, Suriyelilere söylediğimiz görüşü söylemekten başka bir şey yapmadık…”
”…( onlara dedik ki) kendi dahilinizde, kendi güçlerinizle ve kendi varlığınızla, bağımsızlığınızı sağlamaya çalışınız. Biz de her şeyden önce kendi bağımsızlığımızı sağlamaya çalışıyoruz. (buraya dikkat) Ondan sonra birleşmemiz için hiçbir engel kalmaz!..” (bkz. Sadı Borak , Gizli Oturumlar’da Atatürk’ün Konuşmaları, s. 13/14, Çağdaş Yayınlar, 1977)
Bilmem dikkat buyruldu mu? Mustafa Kemal Paşa, ‘birleşmemiz için hiçbir engel kalmaz’ demiş. Başka bir konuşmasında, bu ‘birleşme ‘nin -onların da ‘bağımsız’ olmasından sonra- ‘federasyon ya da konfederasyon şeklinde olabileceğini’ belirtmişti…)
Dış politika ‘Ankara merkezli’ idi..
(…Gâzi ‘nin Türkiye Cumhuriyeti ‘nde, dış politika ‘Ankara Merkezli ‘ydi: Sadabat Paktı, Balkan Paktı, Sovyetler ‘le ciddi dostluk ve sürekli dayanışma; buna mukâbil, Batı ülkeleriyle hiçbir anlaşmaya yanaşmamak, bunun açık göstergesidir. Nasıl anlaşabilirlerdi ki, her türlü ‘fesat hareketi’ Batı ‘dan yönlendiriliyordu: İç isyanlar, Nasturi İsyanı, Şeyh Sait İsyanı, Kubilay Vak’ası, Dersim İsyanı, vd…
İşte o zaman, ‘Hatay Meselesi’ gündeme geldi, Hatay anavatana kavuşuncaya kadar da gitmedi. Gâzi, dönemin Fransa Büyükelçisi Mr. Ponsot ‘yla konuşacağı gün, çok ilginçtir, münhasıran ‘Türkiye Cumhuriyeti’ olarak değil, yanı başında yer alan, Sadabat ve Balkan Paktları ‘nın büyükelçileri ve yüksek askeri sorumlularıyla beraber, konuşmuştur…
Nasıl, ilginç değil mi? Onu da tartışırız…)
Cumhuriyet, 10.12.2004