…o yaygın yanlış, gün geçtikçe, galiba anlaşılıyor: xx. yy ‘ın ikinci yarısında, aklı eren ermeyen, Türkiye ‘de ‘Batılılaşma’ nın Cumhuriyet ‘le (Gâzi ile) başladığını; üstelik bunun, ‘iyi bir şey olduğunu’ düşünürdü. Hâlâ, böyle düşünenlerimiz vardır. Oysa Önasya’da Batılılaşma, Osmanlı’nın Tanzimat Devri’nde başlamış; Devlet-i Aliyye’nin önce parçalanması, sonra yıkılmasıyla son bulmuştur. Cumhuriyet, (yani Kemalizm), aslında, Batılılaşma’ya tepki, onun tam karşıtı, bir ‘Çağdaşlaşma Hareketi’ dir; bunu en iyi kanıtlayan da, ‘bizzat’ Gâzi ‘nin, daha o zaman yaptığı, ‘tespit’ ler…
‘Batılılaşma’ nın, Osmanlı ‘nın son yüzyılında, Devlet-i Aliyye ‘nin ‘alt/yapısı ‘nda yaptığı ‘tahribâtı’, bakar mısınız nasıl, -ne kadar bilinçli ve ayrıntılı olarak- eleştirmiş!..
‘…ecnebi sermayesinin jandarmalığı…’
(Tesbit/1. a…) ”Tanzimat’ın açtığı ‘serbest ticaret’ devri; Avrupa rekâbetine karşı, kendisini savunamayan ‘iktisâdiyâtımız’ı, Kapitülasyon zincirleri ile de bağlamıştı. Teşkilât ve ferdi (bireysel) kıymet bakımından, bizden çok kuvvetli olanlar; ülkemizde, bir de fazladan olarak, imtiyazlı (ayrıcalıklı) mevkide bulunuyorlardı: temettü vergisi vermiyorlardı; gümrüklerimizi, ellerinde tutuyorlardı; istedikleri zaman, istedikleri eşyayı, istedikleri şartlar altında memleketimize sokuyorlardı. Bütün iktisat şubelerimize, bu sâyede, hâkim olmuşlardı. Efendiler, bize karşı yapılan rekâbet, hakikaten çok gayr-ı meşrû, hakikaten çok kaahir idi. Rakiplerimiz bu suretle, gelişmeye elverişli sanayimizi de mahvettiler; ziraatimize zarar verdiler. İnkişâf ve tekâmül-ü iktisâdi ve maliyemizin önüne geçtiler…” (Mart 1922)
b) ”…geçmişte, özellikle Tanzimat Devri’nden sonra, Ecnebi Sermayesi, memlekette müstesnâ bir yere sahip oldu; ve ilmî manada denilebilir ki, devlet ve hükümet, ecnebi sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Artık her medeni devlet gibi, yeni Türkiye de bunu kabul edemez; burası, esir ülkesi yapılamaz!..”
…Gâzi ‘nin sözleri, ‘Garplılaşma’ nın (yâni Tanzimat ‘ın) ülkenin alt/yapısını nasıl tahrip ettiğini tespit etmekle kalmıyor; ‘yeni Türkiye ‘nin, ‘bunu asla kabul edemeyeceğine’ de açıklık getiriyor. Peki ya ‘üst/yapı’, ya aydınların, -hatta ‘bizzat’ onun da- o kadar beğendiği, taklide temayül ettiği ‘üst/yapı’ (yâni yaşama tarzı, giyim kuşam, görgü kuralları vs)?..
‘…taklit bir felâkettir!..’
( Tesbit/2. ”…bu konuda, bu konudaki söyleşileri okumuş olan Ayhan Yıldızel (Kozyatağı/İstanbul); Gâzi ‘nin Bakanlar Kurulu tasarısı üzerine, Meclis ‘teki konuşmasından, anlamlı bulduğu iki pasajı göndermiş; şimdi isterseniz, onlara göz atalım.
”…a/ Sultan Mahmud’un, düzeltme girişimleri; ‘taklit yoluyla’ yapılmak istenen bu girişimlerin, yarattığı karışıklıklar, sürüp gidiyor. Meselâ kıyâfete bakınız! Avrupa kıyâfetini aldık, ama; kötülük, mutluluk, felâket.. bir ulusun, yorumlayışına bağlıdır; bir ulusun mutluluk saydığı, öbürü için felâket olabilir. O sebepten, bir ulusun, kendine göre mutluluk sayacağı, bir şeye ulaşabilmek için seçeceği yöntem ve araçlar; (ancak) kendi varlığından çıkarsa, o vakit amacına ulaşabilir. Ama mademki o mutluluk, başka bir ulus için felâket olabilir; öyleyse, onun yönetim ve araçlarını kullandığımız zaman gideceğimiz yer, onun için mutluluk olmasına rağmen, bizim için felâkettir. Evet, Avrupa’dan giyim kuşam alındı ama, bakınız: altında pantolon, üstünde cepken; üstünde ceket, altında şalvar…”
”…’Deli’ Petro da, ‘taklit yoluyla’ toplumunda düzeltmeler yapmak istedi. Gerçekten bu zatta bir taklit dehâsı vardı. Ama hiçbir vakit, yoktan var eden, bir dehâya sahip değildi. O sebepten kendi ulusunu ıslahat yoluyla geliştirmek için tedbirler hazırlarken; böylelikle ulusunu, Rus olarak değiştirip geliştireceğini sanırken, (onları) Rus değil bir Alman, bir İngiliz yapan araçları kullanıyordu. Oysa bir Rusun Alman olması mümkün olmadığından, hem kendi benliğini kaybetmiş, hem de olmak istediği şeyi olamamış, ortaya karışık bir yaratıktan başka bir şey çıkmamıştır…” (Aralık 1921 / 17 Ekim 2004 tarihli e-mail)
”Daha ne desin? Nasıl söylesin?” )
Farkımız var mıdır?
…bu itibarla, ‘İnönü Cumhuriyeti’ ve sonrasının kalkıştığı, yeni ‘Batılılaşma Hareketi’ hem alt/yapıda, hem üst/yapıda, Anadolu halkının kimliğini ve kişiliğini, adeta bir ‘tahrip hareketi’ idi. Gâzi ‘nin söylediği gibi, neticesinde bizimkiler de ”uluslarını Türk olarak değiştirip geliştireceklerini sanırken, Türk değil bir Alman, bir İngiliz yapan araçlar kullandılar. Oysa bir Türk’ün, bir Avrupalı olması mümkün olmadığından, hem kendi benliğini kaybetmiş, hem de olmak istediği şeyi olamamış; ortaya, karışık bir yaratıktan başka, bir şey çıkmamıştır.”
Gâzi ‘nin ‘iki eli’ , bu marifeti yapanların, yakalarındadır!..
Cumhuriyet, 29.10.2004