… Nerede kalmıştık? Sanırım ülkemizde, ’Soğuk Savaş’ tan kalma iki ’mücbir sebep’ in; Media ’yı -dolayısıyla halkı ve intelligentsia ’yı-, ülke için geçerliği kalmamış bir tartışma zemininde oyalayıp durduğunda! Sözü bağlarken de galiba, bu iki mücbir sebebin, sonuçları iyi midir kötü mü; ülkemizde bunun, doğru dürüst tartışılmamış olduğunu söylemiştik…
Asıl gerekli ve zorunlu olan, aslında buydu; zira on yıldan beri, her ’iki mücbir sebep’ de ortadan kalkmış bulunmaktadır; yani ne dünya savaşı tehlikesi kaldı, ne Sovyetler Birliği tehdidi; dahası, geçen zaman zarfında, Türkiye hayli değişti, epeyce büyüdü ve güçlendi; bildiğiniz gibi günümüzde, dünyanın ilk yirmi ekonomisi arasında yer alıyor; Silahlı Kuvvetleri ise ilk on içindedir; jeo/politik açıdan, bölgesindeki ikinci büyük devlettir; coğrafyası dolayısıyla, hem Balkanlar, hem Kafkaslar, hem Ortadoğu, hem de Orta Asya’da etkili bir güç olabilir; zaten gelecek hesaplarını da, buna göre yapmalıdır. En önemlisi, en sona kaldı: Türkiye ve çevresi, o muazzam petrol havzasının handiyse üzerinde oturmaktadır; bu da ona, kuvveti yadsınamaz kozlar kazandırıyor.
Koşullar eski ’gündemi’ geçersizleştiriyor…
Peki, son yıllarda meydana çıkan bu yeni durum; tartışılması gereken gündem için, farklı ve yeni bir platform oluşturmuyor mu? Elbette, oluşturuyor; zaten Türkiye ’nin ’Savunma Stratejisi’ bu yönde bazı gelişmeler göstermiş, ’Sistem’ le ülkenin çıkarları aynı olmadığı için, bölgede ciddi uzlaşmazlıklar meydana çıkmıştır; bu da tabiatıyla eski gündemi zorlayıp, tartışmayı başka bir ’zemine’ doğru kaydırıyor: o ’zeminde’ başka konular var; bunların başında, hemen kestireceğiniz gibi, Türkiye ’nin etrafındaki ülkelerle ilişkileri…
A/ Türkiye, ’Sistem’ le yakın ilişkisi yüzünden, çevresindeki ülkelerle, neredeyse ’düşman’ sayılır bir haldedir, yani ona, ekonomik gelişmede ve savunmada birinci derecede ortak (partner) olabilecek İran, Irak, Suriye, Rusya, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, vs; ABD ile aşırı içli dışlı olmamız yüzünden; gerektiği gibi, yaklaşamıyorlar; yeterince, inanamıyorlar da! ABD, kimsenin inanmadığı gerekçelerle, geldi Irak ’ın üzerine çöktü; bu yetmezmiş gibi, Irak ’ı bölmek, bu arada Kürdistan kartını oynamak istiyor. Bunların Türkiye ’nin açıkça aleyhine olduğu kanıtlanmıştır; Ankara, Irak ’tan başlayarak çevredeki ülkelerle, siyasi ve ekonomik ilişkilerine öncelik tanımak zorundadır; zira Avrupa Birliği teşebbüsü, vakit kaybından ibaret; ancak, ’aleyhimize’ olursa gerçekleşir; örnek, Gümrük Birliği , düpedüz ekonomiyi yıkıyor.
B/ Türkiye ’nin, bölgedeki ikinci büyük güç olması, Kafkaslar’da, Balkanlar’da, Ortadoğu ve Orta Asya’da, çok daha etkili bir faaliyet gösterip, çok daha ’ulusal’ bir çıkar politikası gütmesini gerektiriyor; bu elbette, hem askeri hem iktisadi güçlülüğe bağlı; askeri güçlülük, hemen hepsi nükleer olan ya da olmak üzere bulunan, bu ülkelerin seviyesini tutmaktan; ekonomik güç ise, bağımsız bir ekonomi politikası uygulamaktan geçiyor; Türkiye bu bakımdan Ulusal Savunma Stratejisi ’ni buna göre yönlendirmek zorundadır. Bu da, NATO ve Avrupa Birliği üzerine kurulmuş gündemin, ufak ufak bir AVRASYA gündemine dönüşmesi anlamına gelir mi gelmez mi? Gelmiştir, evet!: Türkiye, kimse açık açık söylemese de, hem Karadeniz Birliği Anlaşması’nı imzaladı, hem de Avrasya Uluslararası Konseyi üzerinde dikkatle duruyor.
’Saydamlık’ görünüştedir…
C/ Elbette bu, savunma teknolojisinin hem ulusallaştırılması, hem de çokyönlülüğe dönüştürülmesini gündeme getirmektedir, gündemde asıl bunlar vardır, sözgelişi roket sistemleri için ulusal teknoloji çalışmaları ilerlemektedir, oysa ABD, ulusal roket sistemi üzerinde çalışan ülkeleri mesela Irak ’ı ve Kuzey Kore ’yi ’haydut’ ilan etmiştir; Savunma Bakanı bize bir ara, bunları mahkûm ettirmek için geliyor, kesinlikle yüz bulamıyor; sıradan karşılama!.. NATO toplantısına Genelkurmay Başkanı gitmiyor, Çin ’e Pakistan ’a yakınız; Pakistan ’ın Başkanı Gnl. Müşerref, Ankara ’ya geliyor: Ulusal savunmanın pekiştirilmesi için, belki nükleer, belki roket teknolojisi üzerinde işbirliği imkânları aranıyor.
O zaman ’gündem’ bahsinde, -bilerek, ya da bilmeyerek- çok ciddi bir yanlışlık yaşadığımız, doğrudur. Liberal, yani görünüşte kayıt kuyut tanımayan, tamamen hür ve serbest, yazılı ve görsel Medialar , gerçekte Türkiye ’nin hakiki gündemini, o gündemin içerdiği sorunları, bu sorunların gösterdiği gelişmeleri işlemiyor, üzerinde durmuyorlar; buna mukabil, sahte, ülkenin çıkarlarıyla çakışmayan; belki de, o Media kuruluşlarının bağlı oldukları ekonomik birimlerin çıkarlarını okşayan haberleri öne almayı; okuru onlarla oyalamayı; ya da daha kötüsü, işi büsbütün magazine döküp, halkı dedikoduyla boğarak, onu bütünüyle ’ulusal’ politikadan uzaklaştırmayı yeğliyorlar.
Bunu yapabilirler, önleyici yasa maddesi yoktur, zira liberallik, saydamlık ilkesi gerisinde, görünmez bir totaliterlik anlamına gelir, gündemdeki totaliterlik de, işte budur.
Cumhuriyet, 02.02.2004