Hangi Edebiyat
“Her gün hesaplaşacağız, bazen ben sizin ayağınıza basacağım, bazen siz benim; sürgit bir eleştiri, özeleştiri ortamında adeta ortaklaşa bir fıkracılık modeli oluşturacağız; yani bu iş ciddi, sorumluluğu bu satırların yazarına düştüğü kadar, okuyanlarına da düşüyor ; yine yanılmış diye burun kıvırı p , kaytarmaca yok; yazacaksınız, yanılgı nerdedir, doğrusu ne olabilir; tartışacağız, iyisini elbirliğiyle araştıracağız. Hadi, hazır mısınız? Ben hazırım, ne eleştirmekten korkarım, ne eleştirilmekten; üstelik o çok sevdiğim kusurumu hâlâ düzeltemedim: Fena halde doğru söylerim!.”
Hangi Sol
“Siyasal konularda yazmaya başlayınca, o zamana kadar, benden yalnız şiir ya da roman okumaya alışmış yeni kuşağın çiçeği burnunda solcuları epeyce şaşırmışlar, dediklerimi basbayağı hafife almışlardı, Türkiye ölçüsünde olduğu kadar dünya ölçüsünde de, sözlerimin bazı önemli gerçekleri taşıyabileceği kimsenin aklına gelmiyor, herkes çoktan eline geçirdiğini sandığı sosyalizm anahtarıyla, çok yakında, -belki birkaç ay sonra- devrim kapısını açacağını umuyordu. Hiçbirisinin dikkate almadığı nokta, en önemli noktaydı oysa: Hem ülkenin hızla gelişmişlik yolunda olduğunu, hem de gelişmiş ülkelerde uzun süre borusunu öttürmüş diktacı sosyalizmin yeni ve özgürlükçü bir açıdan eleştirildiğini hiç hesaba katmıyorlardı.”
Hangi Batı
“Cumhuriyet kuşaklarının dramı Atatürk sonrasında başlar. Çağdaşlaşmayı batılılaşma yapan sonrakilerdir. Hiç değilse, müdafaa-i hukuk doktrinini ulusalcı içleminden soyanlar, Dersaadet tipi kozmopolit bir batılılaşmayı Ankara’ya göçürüp Cumhuriyet’in “resmi” tutumu yapanlar, onlardır. Avcıoğlu, yeni devletin ilk yıllarından itibaren, Babıali’nin köhne kadrolarıyla Ankara bürokrasisini ele geçirdiğini yazar. yalnız bürokrasiyi mi? Kuva-yi Milliye ruhunu da ele geçirip dağıtmışlar, devrimin ideolojisini şaşılacak bir çabuklukla
yozlaştırmışlardır.”
Hangi Küresellesme
“Türkiye, 30’lu yıllardan itibaren ‘totaliterlik’ rüzgârına direnememiş, inkılâpçı cumhuriyetin otoriterliğinden, bir ‘tek parti’ totaliterliğine sürüklenmişti; 1950’li yıllardan bugüne kendimizi demokrasiye geçmiş olmakla avutuyoruz; oysa ‘gidişat’ hiç de öyle görünmüyor. Türkiye, bu defa ‘küreselleşme’ ve ‘özelleştirme’ masalına inanmış, paldır küldür ‘globaliterliğe’ doğru sürüklenmektedir; üstelik daha ‘sivil,’ daha ‘demokrat,’ daha ‘insan haklarına dayalı’ bir düzene ‘dönüştüğünü’ zannederek!.. ’40 karanlığı’nda şair ne demişti, hadi gel de şimdi hatırlama: “…gün gibi âyân oldu içime, encâmı fenadır bu gidişâtın!”
Hangi Seks
“O sosyalistler ki ciddilik adına cinselliği hor görmek yanlışı içindedirler, cinsel devrimin sosyalistliğin içeriğinde bulunduğunu unuturlar, hiçbir bilimsel iddiası olmasa da, böyle bir kitaba karşı çıkmayı siyasal bir kurnazlık sayacaklardır, ama ‘alaturka’ bir kurnazlık olacaktır bu, zamanın getireceği gelişmeler karşısında savrulup gidecektir… Oysa cinselliğe eğilişim de, tı pkı sosyalistliğe ya da batıcılığa eğilişim kadar, insanı, özellikle çağdaş insanı anlayabilmek isteğimden doğuyor. Onun için de söylediklerimi kesin hiçbir yargıya bağlamayacağım. Olguları, olayların gelişmesini, insanları ve cinsel çelişkilerini elimden geldiğince nesnel olarak belirtmeye uğraştım. Bundan bir genellemeye varmak, bir yargı çıkarmak okuyan herkesin hoşgörü yeteneğine, bilgisine ve imgelem gücüne kalıyor. Hadi kolay gelsin!”
Hangi Laiklik
“Demokrasi özgürlükleri yalnız kendisi için istemek, yalnız kendisi için kullanmak demek değildir. Bunu bir anlayabilsek rahatlayacağız.”
Hangi Atatürk
“Mustafa Kemal’in gözünde, eylemin ‘meşruluğu’ demek, halkça onaylanmış olması demektir. Yoksa Kongreleri, Büyük Millet Meclisi’ni anlamak ve açıklamak mümkün olmazdı. Şu sözlerini bir de: ‘… Bir devreye yetiştik ki, onda her iş meşru olmalıdır. Millet işleri de ancak milli kararlara dayanmakla, milletin genel duygularına tercüman olmakla gerçekleşir.’ Siz Osmanlı ülkesinde, ‘milli kararlara dayanmak’, ‘meşruluğu’ bunda aramak ne demektir bilir misiniz? Padişahı ve halifeyi silmek, hiçe saymak demektir! Mustafa Kemal, Amasya Tamimi’nden itibaren, Osmanlı meşruluğunu reddetmiş, tarihsel meşruluğu önemsemiştir. Buysa ‘ihtilâl’in ta kendisidir.”