…kendisini, ciddi ciddi, ‘ileri ci’ zanneden, ‘komprador alafrangası’ Türk Aydını; eğer sorun derinliğine kurcalanırsa, görülür ki ‘şifâhi’ dir; bilgi dağarcığı hafif, kulaktan dolma! Çünkü ne doğru dürüst kitap okur, ne de okuduğunu doğru dürüst anlar. Yok canım, hemen kızmayın, elbette istisnaları mevcut, eski bir dostum, Özdemir (İnce) , son zamanlarda bunun, güzel bir örneği; elbet, başkaları da var, sözüm onlara değil!..
‘Büyük bir model!..’
Niye durduğum yerden, böyle kesip atıyorum? Bir ara o kadar üzerinde tartışılan, kitabı dilimize çevrilmiş Samuel Huntigton ‘u doğru dürüst hangimiz okudu; okuduysa, ‘Soğuk Savaş’ ın nihâyete ermesinden sonra, dünyada hangi siyâsetin öne çıktığını; hangi ‘sahne’ de, ‘kimlere’ hangi ‘rolün’ verildiğini; niye açık açık söyleyen ya da yazan çıkmıyor? Ülkemizde adına siyaset denilen tartışmaların, handiyse hepsi ‘yalan dolan’ , üstelik gündelik politikanın tiksindirici yüzeyselliği içinde yüzüyor, halbuki…
…bakar mısınız Samuel Huntington , daha o zaman neler söylemiş; hangi ‘küresel’ çelişkilerin meydana geleceğini belirtip, Türkiye ‘ye hangi ‘sevimsiz’ rolü münâsip görmüş:
”…’Soğuk Savaş’, siyasi ve ideolojik olarak, ‘Demir Perde’ Avrupa’yı böldüğü zaman başladı; ‘Demir Perde’nin kalkması ile sona erdi. Avrupa’nın ‘ideolojik bölünmesi’ ortadan kalktıkça, (Buraya dikkat!) bir yandan Batı Hıristiyanlığı ile Ortodoks (Doğu) Hıristiyanlığı arasında; diğer yandan ise İslâm’la onun arasında, yeniden ortaya çıktı.” ( Medeniyetler Çatışmalı mı? , 1995)
”…uygarlıklar arası çatışma, (Buraya dikkat!) denetim altında tutulmalıdır; bu bağlamda inisiyatif, her uygarlık grubunun liderleri tarafından üstlenilmeli. Çoğu uygarlık grubunun, bir veya birkaç lider ülkesi var: İslam’ın yok! (Buraya dikkat!) Eğer Türkiye ‘Batılı ülke olmak’ ısrarından biraz vazgeçer; demokrasi ve modernleşmenin (tartışmasız ‘Batı yandaşlığı’ demek istiyor) bir İslâm ülkesinde mümkün olduğunu göstermeye daha çok ağırlık verirse; bütün dünyaya ve İslâm’a büyük bir ‘model’ olur…” (9 Eylül 1996, Milliyet)
‘İki büyük Hıristiyan alan…’
Farkında mısınız, geçenlerde ‘eski kurt’ Kissinger ‘in tavsiye ettiği Osmanlılığı ; o, daha o tarihte görmüş ve önermiş! Çelişkilere ve karşıtlıklara gelince, üstelik onun bu söylediklerini, yalnız o söylemiyor, aynı tesbiti yapıp, bunun muhtemel sonuçlarının altını çizen, başka düşünürler de var. Efendim, kim mi dediniz?
Aleksandr Dugin , yâni ‘Hıristiyan’ da olsa, ‘Batılı’ kadar ‘Doğulu’ aydının da durumunun farkında olan biri, demiş ki meselâ:
”…İstanbul, Türklerin eline geçinceye kadar, Roma ile İstanbul (Konstantinopol), iki ayrı ve farklı dünya idi. (Buraya dikkat!) Jeopolitik, siyasi, iktisadi ve kültürel çıkarlarıyla olduğu kadar; bütün entelektüel inanç mutlaklığı ve mantıksal bağlılığıyla da böyleydi bu! Böylece kiliselerin farklılığını önceden belirleyen ve yansıtan; te’vile mahal bırakmayacak kadar önceden tesbit edilmiş; iki büyük ‘Hıristiyan Alan’ oluşuyordu…”
”…Batı, Thomas Aquinas’ın ‘akılcı/rasyonel teolojisine’ dayanmakta idi; Doğu ise Aziz Gregory Palamas’ın metinlerinde parlayan ‘Mistik’ teoloji çizgisinde!’ Palamas’a karşı, Thomas Aquinas; işte, Hıristiyan Doğu ile Hıristiyan Batı’nın, jeopolitik ikiliğinin içyüzünü yansıtan teolojik formül: Ortodoksluk, yâni inanç âleminin, mistik fikriyatı; iktidarın buna uyumu ve yerel kiliselerin vaazlarındaki yorumlar; ve buna karşı, Katoliklik yâni rasyonel bir teoloji, Avrupa krallarının dünyevi işlerinde Papalığın diktası ve tek kutsal âyin dili olarak, Latincenin egemenliği…”
”…değişik bir kültürel temâyüle, psikolojik belirleyiciye ve farklı siyasal yapıya sahip, bu iki ‘dünya’nın jeopolitik olarak karşı karşı duruşu açıkça ortadadır!..” (Bkz: ‘A. Dugin, Rus Jeopolitiği’, ‘Avrasyacı Yaklaşım’ )
Türk kamuoyu, neden habersiz?
Bu kadarla da yetinmiyor; meraklısı, son yazılarından birinde, şu inanılmaz sözleri söylediğini, elbette hatırlayacaktır: ”…Asya Ortodoksluğu, Vatikan Katolikliğine nazaran, Asya İslâmiyetine yakındır!” Şimdi, bizim şaşmaz Batılı ve seçkin aydınımız, bundan ne çıkar diyecektir; ne mi çıkar?
a) Hıristiyanlık, yekpâre bir bütün değildir; onun içinde de, Asya ile Avrupa çatışıyor, bu bir;
b) Her iki taraftan tanınmış düşünürler, artık Komünizm/Liberalizm diye değil, ama Ortodoksluk ve Katoliklik yüzünden karşı karşıya geliyorlar, bu iki;
c) İşin tuhafı, Türkiye’nin handiyse yarım yüzyıldır canciğer ‘müttefiki’ sandığı, Batı Hıristiyanlığı, ona yapmadığı eziyeti bırakmaz iken; eski ‘can düşmanı’ Rusya, Asyalık üzerinden, Türkiye ile Rusya halklarının birbirine ne kadar yakın olduğunu keşfediyor, üç!
Az şey mi bu? İyi de, eğer çok şeyse, acaba Türk aydınları, yaşamakta olduğumuz şu çetrefil günlerde, neden konuyu gündemine alıp tartışmıyor?
Cumhuriyet, 23.05.2005