Doğan Hızlan
ATTİLÁ İLHAN’ın ölümü üzerine medyanın gösterdiği ilgi, yalnız onun adına değil edebiyata ve edebiyatçıya gösterilen sevgi ve saygıyı simgelediğinden üzüntü ile teselliyi bir arada yaşattı bana.
Televizyonlar canlı yayın yaptı, ana haber bültenlerinde ilk haber oydu, konuşmalarından, şiirlerinden bölümleri kendi sesinden dinledik.
Dün gazeteleri taradım, onun yer almadığı tek bir gazeteye rastlamadım.
Türkiye, şairini, şiiri seviyor diye yazmaya karar verdim. Edebiyatın varlığını görmezden gelmiyorlar yargısına vardım.
O, sağlığında da okur ilgisini görmüş, okuruyla edebi/kişisel bağlantı kurabilmiş şairlerden biriydi. İmza günlerinde, konuşmalarında buna tanık oldum.
Değişik eğilimlerde, değişik siyasal çizgilerde bulunan gazetelerde bile Attilá İlhan üstüne yazılar yayımlandı. Sağ ve sol iyi bir şairde buluştu. Edebiyatın, Attilá İlhan’ın gücü bu.
Şairler yalnızdır, sözü tanıdığım bütün şairler için geçerlidir. Attilá İlhan için ise bir hayat kuralı.
Önceleri Elmadağ’daki Divan Pastanesi’nde otururdu, salona girer girmez sol köşede onu görürdüm, mutlaka bir hayranıyla sohbet ederdi. Oturduğu masanın yan tarafında, pirinç levha üstünde Attilá İlhan yazardı. Yazmadığı bir ana rastlamadım. İmzalı kitaplarından tanıdığım inci gibi bir el yazısı vardı. Sanırdınız ki güzel yazı, eski deyimiyle hüsn-ü hat dersinden yüksek bir not almış.
Pastaneye gelenlerle konuşur, yazdığının ötesinde hitabetiyle de onları büyülerdi.
Edebiyat matinesindeki görüntüsü hálá gençlik günlerimin gizli hafızasındadır. Edebiyat matinelerinin starıydı. Boynunda gelişigüzel sarılmış kaşkolu, gözlüklerinin arkasından romantik bakışı ile daha şiirini okumadan salonu teslim alırdı.
* * *
KALABALIKLARA konuştuğunda, dinleyenlerini yalnız edebiyat görüşünde değil, dünyaya bakışı, siyasal saptamaları konusunda da ikna ederdi.
Bakardım orada bile yalnızdı.
Yazarlar kalabalıklar arasında bile kendini yalnız hissederler. Başka türlü bunca şiir, bunca roman nasıl yazılır?
Gazetecilikten ve senaryo yazarlığından edindiği bir ustalıkla, okurla arasında nesnel karşılık kavramını en üst düzeye çıkarmıştı.
Kalabalık toplantılarda, zamanın hovardaca harcandığı hiçbir mecliste ona rastlamadım. Daha çok yazmak, daha çok okura ulaşmak için çırpındı durdu.
Şair olarak ünü, zaman zaman romancı yanını gölgede mi bıraktı diye düşünürüm bazen. Gazetelerdeki yazılara baktığımda buna evet diyebilirim.
Oysa, bir edebiyatçıyı anlamak için bütün eserlerini okumak, aralarındaki gelgitleri öğrenmek gerekiyor.
* * *
KALABALIKLARDAN arındıktan, pastanedeki hayranlarıyla konuştuktan sonra yürüyerek evine giderdi, yani yalnızlığına. Bu yalnızlık bilinçli bir tercihti. Şimdi, arkasında böylesine bir sevgi seliyle ebedi yalnızlığında da mutlu olduğunu düşünüyorum.
13 Ekim 2005