Attilâ İlhan - Bilim Sanat Kültür Vakfı

“…´Küreselleşme´ye, ´Küresel´ Tepki!..”

”… Evet tabii, insanın aklına, o kaçınılmaz soru geliyor: Sosyalist Blok ‘un, Demokrasi ‘yi seçmiş halkları, bu kadar mı saf? Nasıl ‘İhtilâl Ticareti’ yapan, bu imalatçılara , unutamayacakları fırsatlar veriyorlar? Gerçekten sorulacak, cevabı şiddetle tartışılacak konudur bu!

(Çağrışım/9. ”… Sanırım her şey, Edvard Şevardnadze ‘nin, 1984 ‘te bir kış akşamı Gürcistan ‘daki Pinsunda ‘da, Gorbaçof ‘a söylediği şu sözlerle başlamıştır: ”… her şey çürümüş, hepsini değiştirmek gerekiyor!” Haksız mıydı, tam değil: Sovyetler Birliği hanidir işçinin ve köylünün sosyalist devleti olmaktan çıkmış; Nomenklatura ‘nın saltanat sürdüğü, totaliter bir oligarşiye dönüşmüştü; İşte Mihail Gorbaçof ‘un, o meşhur, o ümit saçan Glasnost’u ve Perestroika’sı , bu noktada hareket ediyordu. Gorbaçof, 1985 İlkbaharında ne demişti, hatırlar mısınız:

”Silahtan arınmış, birbiriyle barışmış, askeri blokları olmayan bir dünya; Sosyalizm’in kendisini, demokrasi, özyönetim, çevreyi koruma istikametinde yeniden üretmesi!”

Buna gerçekten ihtiyaç vardı ama, herhalde örnek alınacak ‘özgür’ ve ‘insan haklarına saygılı ülke’ ABD değildi; sonra Yugoslavya ‘dan başlayarak, Ukrayna ‘ya, Gürcistan ‘a, Kırgızistan ‘a ve ilh.. yayılan. ‘İhtilâl imalatçılığı ve ihracatçılığı’ , daha o zaman, işte böyle başlamıştı; SSCB bunun bedelini çok pahalı ödedi; bilahare Yugoslavya ‘nın yaşayacağı, bölünme, parça parça kontrol altına alınma süreci; yeryüzünün ikinci büyük askeri gücü olan bir ülkeyi, bir hamlede, parçalamıştı; başta Gorbaçof ve Şevardnadze , yaşananları, ‘demokrasinin icâbâtından mı sayıyorlardı, bilinmez ama; sonraki yaşadıkları hayatı, hiç de Gorbaçof ‘un başlangıçtaki hayallerine benzemiyordu…)

Kerimof’un kanlı tepkisi ne anlama geliyor?

Tesbit/10 ”… Peki, göz göre göre, sermâyenin esâretine giren halklar, -hele kötü de olsa, sosyalizm’i yaşamış olanlar- buna niye tepki göstermiyor? Acaba sâhiden göstermiyor mu? Vincent Javert , daha Le Nouvel Observateur ‘deki çalışmasını hazırlarken, yazısına, şöyle bir not eklemek gereğini duymuştu:

”… O ‘kadife devrimler’ sona mı erdi? 13 Mayıs ayaklanmasında, Başkan Kerimof; kalabalığa ateş emrini vererek, düzinelerce, hatta belki yüzlerce insanı öldürmekten çekinmedi. Gerçi yaşanan halk hareketi, Ukrayna ya da Gürcistan’dakinin aynı sayılamazdı; protestocular, hileli seçimler peşinde değillerdi; İslamcılar, kavganın çıkarılmasında belirgin bir rol oynamışlardı ama; Kerimof’un kanlı cevabı (tepkisi) ve buna karşı uluslararası bir protestonun yükselmemesi, bölgedeki öteki dikta rejimlerinde, korkunç baskılara yol açmış oldu…” (Le Nouvel Observateur, 1 Temmuz 2005, s. 10)

Hepsi bu kadar mı? Elbette hayır, Rusya ‘da Putin ‘in, ne türden ve nasıl korunma önlemleri oluşturduğuna, göz atmakta da yarar var ama; acaba sizce de, Avrupa ‘da birdenbire patlayan halk muhâlefeti, ‘Dip Dalgası’ nın, bu türden oyunlara müsaade etmeyeceği izlenimini yaratmıyor mu? Benim en ziyade şaştığım, nedir bilin bakalım: Le Monde Diplamatique ‘in Haziran 2005 sayısında kullandığı şu başlık oldu: ‘Dip Dalgası’ !!..

Eskiler ne demiştir, ‘Aklın yolu bir!’.

İlk defa bir ‘dur işareti’ verilmiş oldu..

(Tesbit/11. ”… aynı Le Monde Diplamatique , başyazısında Fransa ‘daki ‘tepkiyi’ değerlendirirken, öyle bir lisan kullanıyor ki, ‘Küreselleşme’ ye tepkinin, yöresel ya da ulusal kalmadığını, açıkça ‘küreselleştiğini’ gösteriyor.

”… Asi Fransa, 20 Mayıs 2005’te AB Anayasası tasarısına, tantanalı bir ‘hayır’ diyerek, siyasi milletlerin en iyisinden olmak geleneğini sürdürdüğünü isbat etmiştir; böylece halkların yeniden ümitlenmesi, buna mûkâbil, ‘mevcut seçkinler saltanatı’nın, kaygılanmasını sağlayarak, ‘yaşlı Avrupa’yı iyice sarsmıştır. Yurttaşlarının bu gözü pek eylemiyle, tarihi misyonunu sürdürdüğünü kanıtlamış oluyor; öyle ki, bir kere daha mevcut siyasi ve ekonomik düzenin cazibesine baş eğmeyerek, kadere kafa tutmanın hâlâ mümkün olabildiğini göstermiştir…”

”… Zira bu ‘hayır’ cevabı temel bir anlam taşıyor: ‘küreselleşme’ dogması yok mu, yurttaşların karşı çıkmasına (aşağılamasına) rağmen; kendi tanıyıp benimsediği o ‘tek tip ekonomik modeli’, yeryüzünde ne kadar ülke mevcutsa, hepsine dayatma iddiasına, ilk defa bir ‘dur’ işareti verilmiş oluyor…” (Ignacio Romanet, Le Monde Diplamatique, Haziran 2005…)

Biliyorsunuz, bu ilk dur işaretinin hemen arkasından Hollanda vs.’nin tepkileri sürdürüldü. O kadarla da kalmadı, hemen her kıt’anın, her köşesinden, red sedâları yükseliyor..

Ne demiştik, ‘devrimler durmaz’.

Cumhuriyet, 11.07.2005