Attilâ İlhan - Bilim Sanat Kültür Vakfı

“…Neden, ´Hep Böyle´ Oluyor?!..”

Çok partili ilk seçimde, henüz lise öğrencisiyim; ‘malûm sebepler’ den iki yıl okuldan uzak kalmadım mı, yaşım oy vermeye elverişli; dönemin ‘muhalefeti’ DP bazı bahaneler öne sürüp, o seçime katılmamıştı; ben oyumu, ‘CHP olmasın da, hangisi olursa olsun’ mantığıyla ‘Milli Kalkınma Partisi’ ne vermiştim; düşünebiliyor musunuz, Nuri Demirağ ‘ın partisine! Olacak şey mi bu? ‘Solculuk’ tan başı belada, ‘şair namzedi’ bir öğrenci; liberalliği ‘müsellem’ bir partiyi tercih ediyor.

Acaba gerçekten öyle mi?

T ürkiye ‘nin toplumsal gelişmesi, ‘klasik şema’ ya uymadığı için, hep böyle olmuştur; yani bizde iktidarı da, muhalefeti de, sosyal sınıfların yapacağı, bilinçli çıkar tercihi değil, ‘tepki oyları’ oluşturur: Meşrutiyet’te böyle idi, Mütareke’de böyle idi; Demokrasi’de böyle oldu; kapıyı ‘çok partili rejime’ açmış olan iktidar; ilk genel seçime Demokrasi’nin ‘öteki ayağı’ sosyalistleri tutuklayarak giriyordu; Totaliter Bürokrasi diktasından bunalmış olan halk, aynı mantıkla oylarını Demokrat Parti’ye yığmıştır. ‘O olmasın da, kim olursa olsun!’

Bana sorarsanız, son iki seçimde, aynı mantık çalıştı; ağırlığı laikliğe vermiş görünen, aslında ‘alafranga/kompradorluğu belli (yani ‘çağdaş’ değil de, ‘Batılı’) Oligarşi (Burjuvazi + Bürokrasi) olmasın da, kim olursa olsun! Halkın tepkisi budur; resmi açıklamalarda bu, Sol’un Yenilgisi sayılıyor; Sağcılar, zafer çığlıkları atıyorlar; acaba gerçekten öyle mi? Hiç sanmıyorum, sebebi basit: ‘Sağcılık’ ve ‘Solculuk’, Demokrasi Sözlüğü’nde ‘ekonomik’ bir anlam ve içeriğe sahiptir; oysa bizdeki bu ‘tasnif’ daha çok ‘kültürel’, üstelik ‘yüzeysel’!

‘Ulusal kültür sentezi’ oluşturulmadıkça..

G ençler için, handiyse ‘tarih öncesi’; 30 ‘lu yıllar! Babamın ‘müdir-i mesûlü’ olduğu, Zeynel Besim Bey ‘e (Sun) ait ‘Hizmet’ gazetesi, ‘Serbest Fırka’ yı desteklemiştir, yani ‘Liberalliği’; Batı Anadolu’, partinin lideri Ali Fethi Bey ‘i krallar gibi karşılıyor; niye Gâzi ‘ye öfkeli mi? Öfkesi aslında, ‘komprador alafrangası’ ve ‘zengin’ o ‘gâvur’ İzmir’in; ‘ulusallaşınca’ giderek yoksullaşmasına’; bu kadarı yetmezmiş gibi, üzerine ’29 İktisat Buhranı’ binmiş, İsmet Paşa yönetimi çaresiz; halkın tercihi, ister istemez’ ‘tek muhalefet’ Serbest Fırkası’na yöneliyor. Oysa, az buçuk mürekkep yalamış, her iktisat öğrencisi bilmez mi? O tür bunalımda çözüm, ‘toplumsal’ dadır, yani ‘halkçı’ ve ‘devletçi’ olmakta; liberalliğin, bütün zincirlerinden boşandığı, azgın ABD ‘de bile, ’29 bunalımı’ Roosevelt ‘in ‘kamusalcılığı’ sayılan New Deal ile çözümlenmedi mi?

Peki İnönü Kamusalcılığı, niye tepki alıyor? Bir kere, ‘totaliter’ ve ‘faşizan’ dı, ondan; bugün bile kurtulamadığımız Oligarşi ‘yi (o tarihte Bürokrasi + Burjuvazi) oluşturmakla yetinmemiş; Gâzi ‘nin ‘çağdaşlık’ tercihi yerine, ‘Batılılaşma’ yı (yani Kültürsüzleşme’yi) gündeme, amaç diye almıştı. Gâzi ‘nin tasarladığı üzere, ülkenin uygarlık koşullarından ve kültür birikiminden bu defa ‘ulusal bir kültür sentezi’ oluşturacak yerde, Osmanlı ‘yı tek yüz yılda batıran ‘komprador alafrangalığı’ -üstelik devlet zoruyla- halka dayatılmakta idi; oysa bu halk, şu son seçimde bile, bir kere daha göstermedi mi: O ‘alafrangalığa’ karşıdır; Ulusallığı’na sahip çıkamayınca; ‘ecnebi’ye direnebilmek için, bu defa ‘Dinsel’e sığınıyor. ‘Komprador (Mason) Alafrangalığı’nın, ‘Gericilik’ dediği budur; oysa ahali, seçimlerde ötekinin aleyhine oy vermekle, ‘ulusal izzetinefsini’ kurtardığını sanıyor.

Hep söylemişimdir: Mustafa Kemal ‘Gericiliğe’ şiddetle karşı idi, ama onun ‘irtica’ diye vasıflandırdığı, ‘Batılı, Beyaz ve Hıristiyan’ Emperyalizmin ‘Truva Atı’, tarikatçılıktır. Bir zamandır, bunun adı ‘Ilımlı İslam’ olmadı mı? Halkı aldatan da bu!..

İki vahim yanlış…

Yaşadığımız Demokrasi ‘nin iki vahim yanlışı var:

1/ İlki ve önemli olanı ‘rejimi’ olması gerektiği gibi -yani sosyal/ekonomik, yani sınıfsal- ele almayıp; bir uygarlık farklılığı, bir kültür sorunu olarak ele almasıdır. Bu yanlış, siyasal iktidar mekanizmasının, haliyle yanlış kurulmasına, yanlış işlemesine yol açıyor; çünkü bu yüzden, hem seçimler, sosyal ve ekonomik manasını yitirecek, hem etkisiz kalacaktır.

2/ İkincisi muhafazakâr -ve ‘lümpen’- taşralı burjuvazinin, palazlandıkça, geleneksel kültür farklılığını, ‘Oligarşi’ ye karşı kullanmasına yol açması! Alafrangalık nedir? Şehirlinin, -komprador ve bürokratın- üstünlüğü mü? Muhafazakâr taşra burjuvazisi -ki lümpen’dir- geliştirilmiş bir ‘ulusallığa’ sahip olamayınca, ‘dinsel’ le özdeşleşecek; fakat Şeriat, Emperyalizm tarafından ‘iblis’ ilan edildiği için, ister istemez, ‘Ilımlı İslam’ düzeyinde, Graham Fuller ‘le buluşacaktır. Nasıl ‘düpedüz’ İslam, yani Şeriat; onu, ‘Medeniyetler Savaşı’ nın baş ‘düşmanı’ yerine koyan, Samuel Huntington ‘la buluşuyorsa!..

Bir dakika!.. Gâzi, hangisine ‘irtica (Mürteci)’ demişti bunların? Herhalde Ankara’nın unutulmaz Müftüsü Börekçizade Rifat Efendi’ye değil; belki de ‘Gâvur’ öyle istedi diye, Paşa’nın ve Silah arkadaşlarının ‘katline fetva veren’, Şeyhülislam Dürrizade’ye demiştir.

Hak eden kim, o değil mi?

Cumhuriyet, 05.04.2004