Sefa Kaplan
Türk edebiyatında şiirleri en çok dillerde dolaşan şairlerden biri olan Attilá İlhan dün 80 yaşında öldü. 1925 Menemen doğumlu şairin, Türkiye’de yapılan hemen her tartışmada adı geçti, edebiyat ve sinema alanında pek çok yeniliğin ilk uygulayıcısı o oldu. TRT’deki ‘Attilá İlhan’la Sohbetler’ programı, en uzun süren program unvanını kazandı. Yazdığı yazılarla pek çoklarını kızdırdı ve polemikleriyle de unutulmaz izler bıraktı. ‘An gelir attilá ilhan ölür’
Hadi hep birlikte itiraf edelim, áşık olduğumuz kızların kulağına onun şiirlerini fısıldar, o şiirlerin çarpıcı atmosferiyle etkilemeye çalışırdık onları. ‘Ben sana mecburum’ diye
başladığımız aşklardan, ‘Ne kadınlar sevdim zaten yoktular’ isyanıyla çıkışımız da biraz onun eseriydi zaten. Buna rağmen, ‘Sisler Bulvarı’nda gezinmekten vazgeçmez, ‘Emperyal Oteli’nin karanlık lobisinde, Müjgan’la birlikte ağlaşmak için Mahur Beste’nin saltanatının başlamasını beklerdik.
Romancı, senaryo yazarı, hikáyeci, denemeci gibi kimlikleri de vardı ama Attilá İlhan, herkesin kabul edebileceği gibi esasen şairdi ve sonuna kadar da şair olarak kaldı. O, iyi şiirin mutlaka karşılığını bulacağı kanısındaydı ve kendisini bunun somut örneği olarak gösterirdi. ‘Boş bir taş varsa bu ülkede üstünde ben varım’ diyen kendisiydi ve hakikaten de, bulduğu her boş taşın üstüne çıkıp o güzelim şiirlerini okumaktan çekinmemişti. Ne var ki, ‘sevmek kimi zaman rezilce korkuludur / insan bir akşamüstü ansızın yorulur / tutsak ustura ağzında yaşamaktan / kimi zaman avuçlarını kırar
tutkusu / bir kaç hayat çıkarır yaşamasından / hangi kapıyı çalsa kimi zaman / arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu’ diyen de ondan başkası değildi. Kimi zaman, ‘Aysel git başımdan’ diye seslenir, kimi zaman da, ‘Kimi sevsem sensin’
diye ‘Doktor Şandu’nun Esrarı’na bir yenisini eklerdi.
‘Ç Koçaklaması’ şiiri ile Orta Asya’dan gelip Anadolu’ya yerleşen bir milletin yaşadığı serüveni en iyi o anlatmıştı. Divan şiirini ve bilhassa gazelleri yeniden gündeme getiren de oydu. İçinde bir kez bile işkence kelimesi geçmediği halde, en içe işleyen işkence şiiri de, ‘böyle bir kız değildin sen eskiden / sana ne yaptılar sana ne yaptılar’ finaliyle yine onun imzasını taşıyordu.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘Otuzbeş Yaş’la birinci olduğu 1946 CHP Şiir Yarışması’nda, ‘Cebbaroğlu Mehemmed’le ikinciliği kazandığında sadece 21 yaşındaydı. Önceki gün kalbi durduğunda ise 80. Bu satırların yazarı kendisiyle 1984’de Cafe Bulvar’da tanışmış ve pek çok konuda farklı düşünmekle birlikte, o gün bugün sürdürdüğü dostluğundan onur duymuştu. Yakın çevresinin ‘Kaptan’ diye seslendiği Attilá İlhan, çok tartışma yaratan bir yazısında, ‘Şairler Ayakta Ölür’ demişti.
Haklı çıktı ve ayakta öldü.
Názım yüzünden 16’sında hapisle tanıştı
Attilá İlhan, İzmir’in Menemen ilçesinde 1925 yılında doğdu. İzmir Atatürk Lisesi 1. sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza Názım Hikmet’e ait bir şiir gönderdiği için 16’sında tutuklandı. 21 yaşında, Cahit Sıtkı’nın birinci, Fazıl Hüsnü’nün üçüncü
olduğu 1946 CHP Şiir Yarışması’nda ikincilik kazandı. Daha sonra Paris’e giden Attilá İlhan, dönünce gazeteciliğe başladı. 1973’te Bilgi Yayınevi’nin danışmanlığını üstlenip Ankara’ya taşındı. Attilá İlhan, 1996’dan itibaren köşe yazılarını Cumhuriyet gazetesinde sürdürdü. Önceki gün hastalığı dolayısıyla yazmayı bıraktığını açıkladı.
Attila İlhan, 9 ekim Pazar günü TÜYAP’taki kitap fuarında okurlarıyla buluşmuş ve kitaplarını imzalamıştı. İlhan önümüzdeki pazar da okurlarıyla buluşacaktı. Bilgi Yayınevi ve İş Bankası Yayınları’nın standlarına şairin bir fotoğrafı
konuldu.Şiir, roman, deneme, senaryo tarzlarında eserler veren İlhan’ın kitaplarından bazıları şöyle: Duvar, Sisler Bulvarı, Ben Sana Mecburum, Böyle Bir Sevmek, Ayrılık Sevdaya Dahil (şiir); Kurtlar Sofrası, Haco Hanım Vay, Yaraya
Tuz Basmak (roman); Hangi Sol, Hangi Atatürk, Faşizmin Ayak Sesleri, Batı’nın Deli Gömleği (deneme).