(Çağrışım/7. ”… ikinci Paris dönüşü, o ara galiba İzmir ‘deydim ‘Sisler Bulvarı’ nın, Yağmur Kaçağı ‘nın yayımlandığı yıllar; kim olduğunu unuttuğum bir dost duyurmuştu: ”-…Forum dergisinde, Asım Bezirci, seni çok fena eletirmiş! Okusan iyi olur..” O zaman Türkiye ‘deki solcu sanat anlayışıyla, -ki bu Andrey Jdanof’un dogmatik ve oligarşik, Stalinci anlayışıdır- gerçekten şiddetli bir eleştiriydi; Asım ‘ı (Bezirci) yakından tanımasam, kötü niyetine bile yorabilirdim ama, tanıyordum. İnandığına tam inanan, doğru bildiğini takır takır yazan, az bulunur aydınlardan!
”..eleştirisinde, -kendine göre- haklıydı da! Fransızcayı söker sökmez, – Troçkistler, Anarşistler dahil – solda kim varsa okumaya çalıştığımı; özellikle de Frankfurt Filozofları ‘nın, başlangıçtaki o çok daha Marksist, çok daha beşeri sentezine aklımın yattığını bilmiyor; denediğim aslında, Türkiye koşullarındaki uygulaması! Bugün bile, ‘Sosyalist Sol’ da kaç kişi, Avrupa ‘daki Marksist çeşitlemeleri izlemiştir, kaçı hangisini bilir? Asım ‘la (Bezirci) tartışmadım; ikimizin Filibe Köftecisi’ nde günde ancak bir öğün yemek yiyen; Gerçek gazetesinin, on lira haftalıkla çalışır toplumcuları olduğumuzu unutmamıştım; hatta, söylediklerinden bir özeleştiri yapmalı mıyım, onu araştırdım.
Tekrar karşılaşınca, iki eski dost, birbirimize sarıldık; aramızda takılmalar, şakalar, daha da neler!.. O yıllardan kalma bir merakım vardı; onu sordum: ”-…her cumartesi verilen o on liralarla, neden hemen her hafta, gider bir Frenk gömleği alırdın sen?…” Durgunlaştı, hüzünlendi bile diyebilirim; soruma cevap vermedi ama, cevap yerine söylediği söz, beni de mahzunlaştırmıştır; ”-…işte seni bundan çok severim: sağcı olsun, solcu olsun, bizde hiçbir sanatçı aydın, en küçük eleştiriye tahammül edemiyor; küsüyorlar, tersleniyorlar hatta kavga ediyorlar; bir tek sen bu kaidenin dışındasın, sana ne dersem diyeyim, dostluğumuzu asla kirletmedin!..” )
‘Genç istidatlar’, aslında kimlerdi?
(Tesbit/7. ”… ’40 Karanlığı ‘nda, ülkemize ‘eski Yunan aydınlığı’ getirmeye çalışan, CHP iktidarı ; gerçekte bambaşka amaçlar için tasarlanmış, Halkevlerini , uygulamaya geçirmişti; her şeye rağmen, çok da hizmetleri olmuştur: bunlardan birisi, irili ufaklı hemen hepsinin, genç yazar ve şairleri yüreklendiren, dergiler çıkarması: İzmir ‘den ün yapmış, sanatçıların önemli bir kısmı, ilk yazılarını şiirlerini, Halkevi’nin Halil Dumanoğlu yönetiminde çıkardığı, ‘Fikirler’ dergisinde neşretmiştir. Çoğumuz ‘solculuğu’ müsellem, aziz arkadaşım Şükran ‘ın (Kurdakul) , oradan çıktığını sanır; bazıları da, biri ‘Adım Adım’ öteki ‘Genç Nesil’ adındaki az ömürlü dergilerden! Oysa Şükran ‘ı (Kurdakul) şair olarak hepimize tanıtan, bir başka Halkevi dergisi; Neşet Halil Atay yönetiminde çıkan ‘İstanbul’ dergisidir ki, muhteva olarak, reddedilemeyecek bir ciddiyet taşır; genç şair ve yazarların mektuplarına, sayfalarca yer ayırırdı; işte Şükran ‘ın ilk önemli şiirleri, o sayfalarda yayımlanmıştır.
Ne yalan söylemeli, hiçbir yerde, hiçbir şiirimizi yayımlayamadığımız için, hepimiz ‘İstanbul ‘a şiir ya da hikâye göndermek istiyorduk; bunlardan birisi, elbette benim; ama sorunum büyük, o zamana kadar, tek bir şiirim yayımlanmış, üstelik Suat Hanım ‘ın (Derviş) yönetmiş olduğu ‘Yeni Edebiyat’ dergisinde, -ki bazı iddialara göre, TKP ‘nin yayın organıydı- yâni aynı imzayla, CHP diktasının, İstanbul dergisine şiir gönderebilir miyim? Çâre, uydurma bir isimle göndermekte!.. Sonraları ‘Duvar’ da yayımlanan ‘İnci Avcuları’ şiiri, hiç anlaşılmasın diye Nevin Yıldız ( ‘yıldız’ a dikkat) adıyla gönderilmiştir: Suat (Derviş) hem beğendiğini, hem yayımladığını, yıllar sonra açıkladı.
Meğer benim gibi, sosyalist eğilimli genç şair ve yazarlardan çoğu, aynı derginin ‘genç istidatlar’ sayfasına yazı ve şiirlerini göndermişler; daha çok da şiirlerini! Sonraları bendeki İstanbul ciltlerini karıştırırken rastladığım iki isim vardır ki, beni hem şaşırtmış, hem sevindirmiştir: Naci Kalpakçıoğlu, Asım Bezircioğlu! İşin şaşırtıcı, her ikisinin de, şiirlerini göndermiş olmasıydı. Naci Kalpakçıoğlu, bilahare Fethi Naci adıyla ünlü olacak, aziz kardeşimin ta kendisiydi; Asım Bezircioğlu elbette, Asım Bezirci ‘nin ta kendisi! Yanlış hatırlamıyorsam, gönderdiği şiirin başlığı ‘sigara’ idi, oysa benim gibi o da, tütüne düşkün değildi ki…
Netice ne midir? ’40 Karanlığı’ nda ülkeyi avcunda tutan Oligarşi ‘nin (Bürokrasi + Burjuvazi) aslında, Necip Fazıl ‘la Nâzım Hikmet ‘in temsil ettiği, Gazi Dönemi ‘Anadolu Edebiyatçılığını’ geriye itmek için; bu dergilerden, yandaş sanatçılar üretmeyi amaç edinmişlerdi; hesap tutmadı, meydana biz çıktık. Son İzmir buluşmamızda, Asım ‘la (Bezircioğlu) bunu da konuşmuştuk; o dergide şiirini bulmuş olmam, çok hoşuna gitti, hayli de güldü; Necip Fazıl ‘la Nâzım Hikmet ‘i silip, yerine, ‘rakı şişesinda balık olanları’ koymak, tam da o iktidara uygun bir davranıştı:
”-…kardeş,” dedi, ”-…diktanın ‘resmî sanat görüşü’ diye, onları az mı eleştirmiştik?..”
İyi de, hani ilk tutuklama ‘serencamından’ sonra, yazı yazmamaya yemin etmişti; yemini nasıl ve neden bozdu?
O, bambaşka bir hikâyedir.
Cumhuriyet, 27.07.2005