‘2005
“Türk Aydını Türk Değildir!”
Bugün yaşadığımız çağı nasıl tanımlıyorsunuz? Neo-liberalizm olarak parlatılan değerlerin ve post-modernizmin insanlığa sunduğu vizyon nedir?
Benim bütün meselelere bakışım evrenseldir. Ben meselelere dar çerçevede bakmam. En geniş tâbirle söyleyeyim size; 21. yüzyılın başında yeryüzü Batı’nın yavaş yavaş indifaka gittiğini görüyor. Batı medeniyeti, ki keşiflerde başladı, II. Cihan Harbi’ne kadar dünyaya hâkimdi, yavaş yavaş bu hâkimiyetini kaybediyor. O hâkimiyeti, o medeniyet öncülüğünü de Doğu’dan almıştı. Çünkü daha evvel ondan şanlı şöhretli, güçlü ve zengin olan Doğu’ydu. Batı’ya intikal ettirdiler onlar: sonra Batılılar özellikle Uzakdoğu gemiciliğini ustaca başardıkları ve ateşli silâhları geliştirdikleri için yeryüzüne hâkim olma yoluna gittiler ve ramak kaldı, az daha oluyorlardı, ama Sovyetler İhtilâli ve Türkiye İhtilâli oldu ve bu iki gelişme onları karmakarışık yaptı. Arkadan Hitler çıktı ve Cihan Harbi’ne girmek zorunda kaldılar.
Şimdi bu, Batı medeniyetinin gerisindeki liberalleri korkuya düşürdü. Bunu hissediyorlar. Çünkü son 50 senedir Batı’da ortaya çıkmış dünya tarafından benimsenecek ne bir şair var, ne bir romancı var, ne bir müzisyen var, ne bir mucit var. Sâdece bilgisayar üzerinde oyunlar oynuyorlar ve bunları dünyaya yutturmaya çalışıyorlar.
19. asır deyince Fransa’da dünya çapında 5 tane adam sayabilirim. Hâlbuki şimdi sayamam. Bugünkü Fransa’da kim var desen şüpheli. Onanlar da Fransız sömürgelerinden gelmiş, Fransızlaşmış Araplar falan…İngiltere’de de durum aynı, Amerika’da da…
Meseleye geniş baktığımız takdirde dünyanın kaderinde bir değişme var. Dünyaya zaman zaman bu taraf, zaman zaman o taraf hâkim oluyor. Batı artık hâkimiyetini barışçı yollardan koruyamayacak hâlde. Tam vaziyete hâkim olduğunu sanıyor, olmuyor; bir şey çıkıyor, ondan sonra işler yine karışıyor.
Tabiî kapitalist diyalektiğin bize öğrettiği bir şey var; Batı dediğiniz zaman yekpâre bir şeyden bahsetmek mümkün değil. Yekpâre olmadığı için kendi içlerinde de bunlar hırgür hâlindeler; sen hâkim olacaksın ben hâkim olacağım dâvâsındalar. Bu da işlerini büsbütün zorlaştırıyor. Hâl böyle olunca, dünyanın bugünkü durumu ve meseleler hakkında karar verebilmek için önce ülkenin ve o ülke içinde kendinin nerede olduğunu görmen lâzım. Ben neredeyim?
Türkiye’de şu garip durum yaşanıyor: Türkiye en büyük Doğu imparatorluklarından birisi idi. Türkler, Tuna’dan tut Sarı Nehir’e kadar konuşarak gidebilirsin, bu kadar yaygın bir kavim. Sen bunun çocuğusun. Son Türk devleti batmak üzereyken, Batı’ya şamarı indirip yeniden bir devlet çıkartan Türk’sün sen. Şimdi dünyada 6 tane Türk devleti var. Böyle bir durumda sen hangi tarafta yer alacaksın? Bu çok net görünüyor; senin tarafın Doğu. Sen Doğu’dan gelmişsin, Doğu’da güç olmuşsun, tâ Viyana’ya gitmişsin. Sen bu çerçeve içinde gelişmiş ve bir yere gelmişsin.
Batı 20. yüzyılın ortalarına doğru keşfettiği bir sistemle seni ileri sömürge hâline getirmiş. Bu bizde de var, İran’da da var, birçok yerde uygulanmış.
Bunun için öyle bir aydın sınıfı yetiştiriyor ki, o aydın sınıfı onun köpeği. O aydın sınıfını halktan ayırmış oluyor böylelikle. O aydın sınıfı halkını hor görüyor, halkını hor gördüğü için halk da onu hor görüyor ve güvenmiyor. İşte o zaman çok kritik ve çok yanlış anlaşılmış bir noktaya geliyoruz. Halk niye dine sarılıyor? İşte bundan.
Kendi aydınları onlara karşı tarafı savunuyor. Halk kendi geleneğine, göreneğine, cibilliyetine sahip. Peki sığınacak neyi var? Ulusal aydın yok, halk mecburen dine sığınıyor. O zaman aydın kısım işte “Bunlar mürteci bilmem ne” diyor. Dur bakalım! Onlar mürteci olmadan evvel sen kimsin? Sen ne yapıyorsun? Bunu sormak lâzım. Ama ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti Mustafa Kemal Paşa’nın ölümünden itibaren bu soruyu sormadı. Sormadığı için de Türk aydınları Türk değildir!
Bahsettiğim bu aydınlar hiçbir şekilde bir Türk gibi düşünmezler, hiçbir şekilde bir Türk gibi hareket etmezler, daha da dramatiği böyle hareket edenleri kınarlar.
Bu fikre nasıl ulaştınız?
Bunu ben pat diye anlamadım. Bunu bana anlatan Paris seyahatimde tanıştığım zenciler oldu. Eski sömürgeler, ama o sıralarda zannederim kurtulmuşlardı. Şimdi Fransız Komünist Partisi’nin içerisinde bir zenci hanım tanıdım. Hekim olmak üzereydi, o zamanın şartları içerisinde beni çok şaşırtan bir hâli vardı. Paris’in göbeğinde kafasını kazıyarak dolaşırdı ve her sabah kazırdı o kafayı. Dallı güllü acayip entariler giyerdi. Ve mısır sapından yapılmış bir pipo içerdi, memleketinin piposu. Sonra tanıştık. Komünist, ama Fransa’ya düşman. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşmıştım. Komünistler enternasyonalist olurlar, böyle bir şey olur mu? Hayır düşman… “Niye?” diye sorduğum zaman şu cevabı verdi: “Bizim okuduğumuz tarih kitaplarından biz nasıl öğreniriz biliyor musunuz tarihi? Ecdâdımız olan Galyalılar uzun boylu, mavi gözlü adamlardı.” Siz olsanız ne yapardınız?
O zaman birdenbire uyandım: Bunların memleketlerinde halka hakâret eden, onu aşağılayan ve hor gören bir takım aydınlar var. Bizdeki aydınlarda onlara benziyordu. Hâlbuki biz kurtuluş savaşı yapmış ve onları yenmiştik. “Burada büyük bir yanlışlık var” dedim. Bu 1960’ların başında oldu. Demek ki ben 40 senedir bunu Türkiye’de anlatmaya çalışıyorum. Son 5 sene içinde gittikçe daha çok anlaşıldığını sanıyorum. Gittikçe daha büyük kalabalıklar anladıklarını belli ediyorlar. Ve yeni bir tür Türk aydını, yâni ulusalcı bir Türk aydını, çeşitli inanışların içinden çıkarak geliyor.
Vasıfları nedir bu ulusalcı Türk aydınlarının?
Şimdi işte bu enteresan. Zâten dizi bunun için yapıldı. (“Bir Millet Uyanıyor” üst başlıklı Attila İlhan yönetiminde çıkan kitap serilerinden bahsediyor!) Yeni bir aydın türü geliyor ve bu aydınların hareket noktası Mustafa Kemal Paşa’nın hareket noktası: Vatan.
Önce düşünülmesi lâzım gelen, senin kavminin yaşamakta olduğu vatan. Bu vatanı elinde tutman lâzım; çünkü sen burada yaşıyorsun, ceddin burada yaşamış, ölülerin orada yatıyor. İkincisi sen, bu vatanın içindeki çeşitli kavimleri asırlarca sorun çıkartmadan idare etmiş bir kavimsin. Senin öyle bir kavmin var ki, rastgele bir kavim değil. Bunu bana Fransızlar çok sormuşlardır: Kaç asırdır Osmanlı ve kaç hanedan yönetmiştir? “Tek hanedan ve 700 sene” dediğimde şaşırıyorlar. Böyle bir şey yok dünyada. Onların ufacık imparatorlukları var, 4 tane hanedan değiştirmiş. Çin’de yine birçok hanedan değişmiş. Sen bir tek hanedanla 6-7 asır idare ediyorsun.
Bu neden oluyor size göre?
Bu neden öyle oldu diye düşünüldüğünde iki gerçek çıkıyor ortaya. Bunu söylediğim zaman herkes şaşırıyor: Çünkü sen Asyalısın! Asyalılar’ın kendilerine mahsus yönetim özellikleri var. Batı’ya heveslendiğin zaman onları bırakıyorsun ve yanlış yapıyorsun. Cengiz Han’a bakın. Cengiz Han Moğol, ordusu ise Türk’tür. Mete Han Türk, ordusu Moğol’dur. Asya’ya baktığın zaman kavimcilik, ırkçılık yoktur. Böyle şeyler düşünülmüyor.
Devlet yönetiminde mutlaka bir liderin olması lâzım. Doğu’da böyle önemli lideri olmayan bütün kavimler batmıştır. Karizmatik lider olması lâzımdır. Öyle biri olacak ki, o halkın bütünü tarafından bir bileşke sayılacak. İkincisi, Doğu kavimlerinde -Asya kavimleri demek daha doğru- din, dil, ırk meselesi yoktur. Asya kavimleri arasında din, dil, ırk kavgası yaşanmamıştır; hatta Ruslar’la bizim aramızda yok. Eğer olsaydı bu kadar sene Rusya’da bu kadar Türk oturur muydu? Bizde de yok. Bu kadar sene Araplar’la yaşamışız hiç gık demeden… İngilizler Araplar’ı dürtüklemeseydi yine demezlerdi. Şimdi de arıyorlar bizim zamanımızı. Yâni Doğu ve Asya kavimlerinden olduğun zaman büyük avantajın oluyor.
Doğu Ölüm Kavramını Hâlletmiştir.
Çok tuhaf bir şey söyleyeceğim ama gerçek: Doğu ölüm kavramını hâlletmiştir. Batı bunu hâlledememiştir.
Doğu, 3 bin yıldan beri dünyanın hakikatinin ölüm olduğunu bilir. Dünyada başka hakikat yoktur: ölürsün! Batı hâlen ölümden nasıl kurtulacağım diye uğraşıyor. Kurtulamaz! Bir Batılı ile konuşuyorduk, işte “Eninde sonunda çare bulacağız ve kimse ölmeyecek” dedi. “Peki nasıl besleyeceksin o kadar insanı?” dedim. “Onu hiç düşünmedik” dedi. “Canım işte uzaya gideriz” falan lafları etti, sonra durdu ve “Bazıları öldürülür!” dedi.
Hayâl kuruyorlar. Hâlbuki Doğu bunu binlerce yıl önce keşfetmiştir. Ahmet Gazalî bunu bizde söylemiştir. Biz buna inanırız. Onun için Doğulular Batı ile hır çıktığı zaman rahatlıkla ölürler. Onların ödü patlar, ölmezler ve o yüzden de iş Irak’takine döner. Her defasında böyle olmuştur. ABD’nin bütün işi, nasıl 500-600 metreden ve hiç görünmeden adam öldürürüz, bunu düşünüyorlar. Ölümden ödü patlıyor onların. Ben bunu şöyle kullanıyorum: Bizim ve bütün Avrasyalılar’ın ölebilme kâbiliyeti var, onların yok!