…ne diyorduk? Gâzi ‘nin Takrir-i Sükûn Kanunu ‘na yönelişi; iç ve dış konjonktürün ‘zaruretleri’ altında olmuştur; üstelik, manâsı da, muhtevâsı da, İnönü’ nünkinden başkadır; bunu tartışacağız, bunun için de, biri içerden, biri dışardan, iki tanıkla; önce Gâzi ‘nin idrâkini dinleyelim:
İçerden bir tanık: Falih Rıfkı Bey
Tespit/5. … Gâzi ‘nin ‘takımından’ bir Kemalist Falih Rıfkı Bey (Atay), o dönemdeki bir yazısında demiş ki:
”…yeni Türkiye’de yalnız hoca ve mürtecilere karşı harp açılmış değildi; bir de, Galata vardı. Galata kelimesi ‘kapitülasyon ecnebiliği’ yahut bu ‘ecnebiliğin simsarlığı’ demektir. Liberalizm’in iktisat sancağı da, onların elinde idi.. (buraya dikkat) ‘-…sermaye kapılarını açınız, azınlıklara karşı Anadolu’daki kısıtlamaları kaldırınız, bireyi serbest bırakınız ve devleti işe karıştırmayınız’ diyorlardı: Ankara ve Anadolu, ancak böylelikle tekrar ele geçirilecek; (buraya dikkat!) Osmanlı İmparatorluğu, sadece isim değiştirmiş olacaktı…”
”…Turan Türkiyesi’ne karşı, hoca ve mürteciler, Tanzimat ve Bâbıâli, Galata; hepsi birlikte, ‘Liberalizm’ ve ‘Demokrasi’ kazanını kaldırdılar. Sorarım size, Yunan Ordusu ile İzmit’te el ele tutuşan, Kuva-yı İnzibâtiye’nin kadrosunda da, bu üç unsuru bulamaz mısınız? (buraya dikkat!) Cumhuriyet, kendisini saltanat’a; Okul, kendisini Medrese’ye; Lâik, kendisini Şeriat’a; Medeni Kanun, kendisini Mecelle’ye, nasıl kontrol ettirebilir? Ve böyle bir kontrol kurulduktan sonra, ‘işte demokrasi’ diye nasıl avunabilir?..”
”…bu memlekette kazanılan paranın, ne olacağını, benim düşünmeye hakkım vardır; bu memleketin ormanlarının, madenlerinin, nihayet bir toplam değeri vardır; bu değer gerçekleştikten sonra, gidip Nice köşklerine, Amerikan tahvillerine, Paris apartmanlarına dönüşecekse, neden memnun olayım? Ama bu servet, sahip arar gibi, gömülü olduğu yerde de kalamaz; onu biz; kârı, en çok bize; faydası, en çok bize kalarak, işleteceğiz. Nasıl? Bu sorunun cevabını, ‘Devletçilik Prensibi’nde buluyoruz…”
”…ben ‘tek particiyim’, çünkü başka türlü memleket (buraya dikkat!) üç dört siyasi partiye değil, iki medeniyete bölünür. Ben devletçiyim, çünkü başka türlü Türk, Afrika yerlisi şartlarından kurtulamaz; (çünkü) Türk Milletini, bugünkü yüksek milletler seviyesine çıkartmakta, ancak Türk evlatlarının menfaati vardır..”
Falih Rıfkı Bey (Atay), neyin nereye varacağını, adeta bir kâhin gibi görmüş ve yazmıştı.
Dışardan bir tanık: Maurice Duverger
…öteki tanık, bir ecnebi: Ünlü Fransız düşünürü Maurice Duverger, bakar mısınız, Gâzi ‘nin ‘tek partisini’ nasıl solcu ve soldan ele alıyor:
”… Türkiye’de Mustafa Kemal, (buraya dikkat!) Batılı tipte bir demokrasinin şartlarını hazırlamak için, ‘Tek Parti’nin Leninist yöntemlerini kullanmıştır. O bunu ‘ampirik’ olarak yaptı; denemesinin ideolojisi, ancak sonradan hazırlanmıştı: Nüfusun büyük çoğunluğunun cahil, geri kalmış, okumaz/yazmaz olduğu; feodal ve tarımcı bir ülkede; Batılı bir ‘sistem’in hiçbir anlamı yoktur: Bu yapmacık dekor arkasında, büyük mülk sahipleri ve geleneksel şefler, seçim iplerini çekecek ve eski yapı sürüp gidecekti; demokrasiyi kurmazdan önce, bunun şartlarını yaratmak gerekirdi; devrimci Kemalist Diktatörlüğün amacı, işte budur…”
”…tek parti, halk yığınlarının siyasal eğitimini sağlamaya, zaten teşekkül etmiş seçkinlerin, feodallerin hizmetine katılmalarını önleyerek; onları kucaklamaya, ülkeyi Batılı demokratik yöntemlere alıştırmaya yarar. Şüphesiz, rekabetin olmadığı bir ortamda yapılan seçim, pek fazla bir şey ifade etmemektedir ama, yurttaşları oy vermeye ve üstelik memleket meselelerini göz önünde tutarak, oy vermeye ısındırmaktadır (buraya dikkat!) Azgelişmiş ülkelerdeki çok partili seçimler, seçmenin irâdesini; tek partili seçimlerden daha çok saptıran bir düzenbazlık ve ahlâksızlık içersinde cereyan etmektedir…” (bkz: Bülent Tanör, ‘Diktatörlük Üstüne!’ ).
Gâzi ‘nin CHP ‘si, çok partili düzen deneyinde; Duverger ‘nin altını çizdiği, bütün rezâlet ve tehlikeleri yaşadığı için; Takrir-i Sükûn Kanunu ‘na ve ‘tek partili’ düzene, -aynen Duverger ‘nin belirttiği gibi- Tek Parti’nin Leninist yöntemlerini kullanmıştır’. İsmet Paşa ile, -onun Başbakanlık’tan alınmasına neden olacak- uyuşmazlık da, zaten bu vesileyle patlak vermedi mi?
Göreceğiz.
Cumhuriyet, 16.03.2005