Attilâ İlhan - Bilim Sanat Kültür Vakfı

“…men dakka dukka!..”

Tespit/1. ”… ‘Beyaz, Hıristiyan ve Batılı’ Emperyalizm, Ortadoğu’ ya hâkim olmasını sağlayan Sevres Antlaşması ‘na ne çok sevinmişti; bu antlaşmanın, ‘Ulusal Demokratik Devrim’ i gerçekleştiren, ‘Anadolu İhtilâli’ tarafından yırtılıp atılması; üstelik Türkiye ‘nin, dünya siyaset sahnesine ‘Mazlumlar’ ın mümessili gibi çıkması, Emperyalizm ‘in başkentlerini çileden çıkardı.
Yanılmıyorsam, bu mevzuda en ‘dobra dobra’ konuşan Batı ‘lı gazeteci, New-York Times ‘tan Henry Morgenthau olmuştur; hepsi namına fikrini söylemiş, diyor ki:

‘…400 yıldır Türkleri, Avrupa’dan kovmak için çaba harcayan Avrupalılar için; Lausanne çok acı bir ders olmuştur; Türklerin Avrupa’dan kovulması şöyle dursun, Avrupalıların Türkiye’den kovulacağı anlaşılmaktadır. Türkiye’de, bugüne dek, soykırımlar bilinçli olarak yapılmıştır: Türklerin amacı, toprakları üzerinde yaşayan azınlıkları, ortadankaldırmaktır…’

‘…İngiltere, geçtiğimiz sonbaharda; Türklerin, Avrupa’ya geçmelerine engel olarak, dünyaya büyük iyilik yapmıştır: Türkleri yola getirmenin tek yolu, onlara karşı silâha başvurmaktır; çünkü bu millet, yalnız ve yalnız, zorbalıktan anlamaktadır…’ (New York Times, 20 Ocak 1923)

Günümüzde, hemen aynı suçlama ve yargılamalar, aynı çevreler tarafından yapılmakta; bu da hem, ‘Derviş’in fikri neyse, zikri odur’ atasözünü; hem de Batılı Emperyalizm ‘in muhayyele darlığını kanıtlamaktadır.” )

‘Arabın derdi kırmızı pabuç!..’

(Tespit/2. ”…peki, İngiltere ne diyordu? O her zaman olduğu gibi, ‘ince oynuyor’ du: Sovyetler ‘in başarısına karşı, yeniden Türkler ‘i kullanmak fikrini câzip bulsa da; bunu sağlamak için, Ankara’nın tekrar, ‘Tanzimatçı’ çizgiye mutlaka kaydırılması lâzımdı; görülüyor ki İngiliz Basını, daha o tarihlerde kumandayı ele almış, malûm ‘telkinlerde’ bulunarak, ‘baskıya’ başlamıştı:

‘a/ Türkiye, en kısa zamanda, ekonomisini yeniden kurmak; ve ekonomik faaliyetlerini canlandırmak zorundadır; fakat bunu, ‘yabancı sermaye ve teknoloji’nin yardımı olmaksızın gerçekleştirebilmesi imkân dışıdır. Türkler, ülkede ecnebi çıkarlarının; katı bir kesinlikle, Türkiye’nin egemenliğine bağımlı kılınmasını; öbür taraftan, hızlı bir ekonomik kalkınma hamlesinin gerçekleştirilmesini isterken; bu iki isteğin birbirine karşıt olduğunu kimse düşünmüyor.’ (The Economist, 7 Eylül 1923)…)”

‘b/ Ecnebi sermaye sorunu, kendilerini çıkmazda bulan, Türk liderlerini düşündürmektedir: Bağımsızlığın ve -Türklerin deyişiyle- ‘ulusal bütünlüğün’ korunması için; ülkenin, zengin doğal kaynaklarının, bir an önce geliştirilmesi zorunludur; bu ise ancak, ecnebilerin yönetim katkısı ve mali desteğiyle gerçekleşebilir. (buraya dikkat!) Özellikle, büyük dış borç altına girilmesi ya da ecnebilere geniş imtiyazlar tanıyan bir politika uygulanması, hızlı bir üretim artışı sağlayabilir. (buraya dikkat!) Ancak, her şeyden önce Cumhuriyet yönetiminin, mutlu yalnızlık ve mutlak bağımsızlık tutkularından vazgeçmesi gerekmektedir…” (The Economist, 11 Nisan 1925)

‘c/ Türkiye’nin doğusundaki ekonomik, daha doğrusu tarımsal gerileme; Ankara Rejimi’nin geleceğini tehlikeye atacak ölçüye varmış durumdadır, (buraya dikkat!) ve Türk Hükümeti bu konuda, danışmanlık ve yardım için ecnebilere başvurmadığı takdirde; zaten az sayıdaki nüfusun ürettiği verimsiz ürünlerin, daha da düşmesi kaçınılmaz olacaktır…” (The Economist, 26 Haziran 1926)

Evet! ‘Arabın derdi kırmızı pabuç!’ Londra basınında da, New-York basınındaki, aynı Derviş’in fikri ve zikri ; daha dolaylı görünse de, aynı muhayyelesizlik! )

‘Zarûri’ bir tedbir miydi?

S anırım, Terakkiperver Fırka ‘nın Programı ‘ndaki iki önemli madde, asıl bu ışık altında gerçek anlamını buluyor ve hareketin mâhiyetini gerçekten kuşkulu kılıyor:

”…madde/2: ‘Hürriyetperverlik, yâni Liberalizm ve halkın hâkimiyeti, yâni Demokrasi, Fırka’nın meslek-i aslisidir”. ”madde/40: Tamamen imâra muhtaç olan memlekette, (buraya dikkat!) yalnız kendi servet ve sermâyesiyle yaşamak fikrinin doğru olmadığına inanıyoruz; asayişin sağlanması, sükûn ve istikrâr ile (buraya dikkat!) ecnebi sermayesine gösterilecek hüsnükabul, herkese güven telkin ederek; harap memleketimizi hızlı adımlarla geliştirmeye gayret edeceğiz…”

İnsanın havsalası, ‘İstiklâl Harbi’ nin ‘öncü kadrosu’ ndan, bellibaşlı ‘Paşalar’ ın; – Terakkiperver Fırka olayında, günümüzün bazı NATO Paşaları gibi davranmış olmasını, nasıl almıyorsa; Gâzi ‘nin, daha sert ve radikal gördüğü İsmet Paşa ‘yı derhal Başvekilliğe getirerek, ‘zecri tedbirler almış olmasını’ ( Takrir-i Sükûn Kanunu ) zamanında alınmış, ‘zaruri bir tedbir’ olarak görüyor…

Aksi halde ‘inkılap’ elden gidecekti! Gitmedi mi?

Cumhuriyet, 09.03.2005