Attilâ İlhan - Bilim Sanat Kültür Vakfı

“…İngiltere, Yunanistan´ı Sattı mı?…”

Çağrışım/3. ”…70 ‘li yıllarda olduğu kesin, ama tarihini aynı kesinlikle söyleyemem; Niyazi Ağbiy ‘le (Berkes) konuştuğumuza göre, yaz olmalı; çünkü o Kanada ‘dan Ankara ‘ya, ancak yaz tatillerinde gelebiliyor; Bilgi Yayınevi ‘nin o tarihte Tunalıhilmi ‘deki ofisinde, bir akşam üstü, şundan bundan, edebiyattan tarihten, konuşuyoruz. Ya ben söyledim ya o, -onun söylemiş olması daha muhtemel – denildi ki:

”-…Cumhuriyet dönemi aydınlarının en önemli kusuru, ihâta sahibi olmamaları; olayları, geniş açıdan, sözgelişi jeo/stratejik, jeo/politik boyutlarını ele alarak, değerlendirmemeleridir; İstiklal Savaşı dahil, bütün yaşadıklarımızı, Anadolu sınırları içinde, münhasıran bizi ilgilendirirmiş gibi değerlendirmeye çabalıyoruz…”

O zaman da aklım buna yatmıştı, bugün de yatıyor: şu ‘Sultan Vahdettin’in Hainliği ‘i tartışması yok mu, bunun en güzel kanıtı! Burnumuzun ucundan ötesini görmüyoruz, çünkü bakmıyoruz…)

‘Zito Venizelos söyle, yoksa ölürsün!’

(Tesbit/ 4 ”… ister ilkokul mezunu olsun, ister fakülte mezunu, hangi Türk çocuğuna sorsan, İstiklal Savaşı’nı şöyle başlatır: Atatürk 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a ayak bastı’. İşin burasında şek şüphe yok ya, siz hiç o tarihte, uluslarası konjonktürün durumundan, söz edildiğini duydunuz mu? Sanki Sevres Anlaşması’yla parçalanacak olan Osmanlı İmparatorluğu, ecnebi ülkelerle şu veya bu, hiçbir ilişki içinde değildir; sanki etrafında olup biten olağanüstü olaylarla hiç ilgilenmiyor, onlardan hiç etkilenmiyor. Halbuki kim, neresinden, hangi gözlükle bakarsa baksın, şu noktaları görmezden gelebilir mi?

1/ 19 Mayıs 1919 tarihi, tesadüf bu ya, tam da Sovyetler Birliği’ni yıkmak için, İngiltere’nin örgütlediği ‘Beyaz Orduları’nın Kızılordu tarafından inzihama uğratıldığı tarihtir: General Denikin de yenilmiş, ‘beyaz askerler’ ve ‘Beyaz Ruslar’ paldır küldür İstanbul’a doluşmuştur. Başka bir deyişle, Londra’daki ‘majestelerinin hükümetleri’ için, Sovyetler Birliği, – komünist de olduğu için- ‘üzerinde güneş batmayan imparatorluğu’ eskisinden çok daha fazla tehdit edebilecektir; hele Londra’nın Kafkaslar’daki küçük cumnhuriyetleri (Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan) denetimi altına aldığı sırada, böyle bir vak’a, ziyadesiyle tehlikeli, dolayısıyla düşündürücüdür…

2/ Tesadüf bu ya, Yunanistan’da ciddi bir bunalım yaşanmaktadır: bilindiği üzere, İngiltere -daha doğrusu Lloyd George- Anadolu’nun batısına

çıkmayı Atina’ya -daha doğrusu Elefterios Venizelos’a- bol keseden bağışlamıştı: bu bağış, hiç kuşkusuz, Anadolu’nun en az dört devlete bölüneceği varsayımına dayandırılmıştı; işler umulduğu kadar yürümese de, Stregiades (İstiryadis) İzmir’de şimdilik İonia Genel Valisi olarak görev yapıyor; ninemin bana anlattığına göre, efzonlar, Türkleri sokakta çevirip ”-…vita Venizelos söyle, yoksa ölürsün’ diyebiliyordu: Venizelos yaşasın demeyen Türk’e hayat tanınmıyordu.

Ne tuhaftır, tarih de galiba tesadüflerden ibaret! Sovyetler’in, daha doğrusu Kızılordu’nun, Müskom yönetimindeki (Galiyef) Müslüman Kızılordusu’nun da desteğiyle, ‘Beyazları’ silip süpürmesi; Atina’da Venizelos’un gözden düşmesiyle ve Kral Konstantin’in tahtına dönmesiyle, neredeyse aynı tarihe geliyordu:: Garp Cephesi’ndeki ilk Türk askeri başarıları, o sıralarda yaşanacaktır.

3/ İngiltere, Sovyetler’in güçlü ve düpedüz dünya mazlumlarını ayaklandırıcı bir devlet olarak yerleştiğini görünce, acaba Sevres’le dağıtılacak Osmanlı yüzünden; Kıbrıs, Süveyş Kanalı, Kafkaslar’daki cumhuriyetlerin akıbeti için, endişeye düşmüş olamaz mı? Bu endişe onları, çok eski stratejilerine, yani -hayli küçülmüş de olsa, yekpare bir- Osmanlı Devleti’ni Rusların güneye inmesini önleyecek bir set olarak kullanma fikrine, kaydırmış olmasın? İyi de, besbelli bu, Osmanlı Saltanatı’nın, dolayısıyla Erkân-ı Harbiye-i Umumiye’sinin fikir ve davranışını toptan değiştirmesini gerektirecekti…

Veriler bunlar, bunların aydınlığında, şimdi lütfen, Anadolu Savaşı ‘nı tartıştıkları kitaplarda, bazı Yunan müelliflerinin, ‘İngiltere bizi sattı’ iddiası üzerinde, bir kere daha düşünür müsünüz?

Acaba sahiden ‘satmış’ olabilir mi?…)

Berkes’in önerdiği iki kitap..

(Çağrışım/ 3 ”… bir de Lausanne meselesi var; her kafadan bir ses çıkıyor; onu da uluslararası perspektif açısından göremiyor gibiyiz; oysa Niyazi Ağbiy ‘le (Berkes) o sohbetimizde, bu da bahis mevzuu olmuştu; o, yıllar sonra ‘hatıraları’nda irdeleyeceği sorunu, bana açıklamış, hayli de şaşırtmıştı, ne var ki benim hayretim onu şaşırtmadı; gülümsemesi hâlâ gözümün önündedir, gözlükleriyle oynayarak demişti ki:

”-… ecnebi araştırmaları okumalısın, onlar hadiseye bizden objektif yaklaşabiliyorlar; sana iki kitap tavsiye edebilirim, Türkçeye çevrildiğini sanmıyorum ama, belki Fransızcalarını bulabilirsin; onları okursan, söylediklerimin doğruluğunu daha iyi anlayacaksın..”

O günler, Türkiye’de ana baba günleri: geceleri kahvehaneler silahla taranıyor, güpegündüz ortalık yerde adam öldürülüyor; vırt zırt gösteriler, vs. Elbette bu iki kitabı bulamadım, hatta arayamadım bile; ne var ki, yıllar sonra, Niyazi Ağbiy’in (Berkes) o kitapları da kullanarak kaleme aldığı hatıralarında, Lausanne hakkındaki düşündüklerini okudum. (bkz. ‘Unutulan Yıllar’, İletişim Yayınevi, 1997)

Hiç değişmemişti?)

Meraklısı İçin Notlar: O iki eseri, sorunu daha etraflı öğrenmek isteyebilecekler için, yazıyorum:

a/ ‘The Last Phase, 1919-1925’, yazarı Harold Nicholson; yayın tarihi, 1934.

b/ ‘Mudras To Lausanne’ Britains Frontier in West Asia’ yazarı, E.C. Bush, kitabın yayımlandığı tarih, 1977.

İkincisinin adı bile, anlayana ne çok şey anlatabilir: ‘İngiltere’nin Batı Asya’daki Sınırları’ demiş, adam.)

Cumhuriyet, 05.08.2005