Refik Durbaş
Başından eksik etmediği şapkası, omzundan yere sarkan beyaz atkısıyla her yaştan gençlerin yüreklerine yıldırımlar ekti, şimşekler çaktırdı. Doğu ve Batı kültürünün senteziydi.
Kimseye benzemedi kendi gibi yaşadı…
Ne anlam ifade eder bir şair ve yazarın hayatı? Behçet Necatigil “Adı, soyadı/ Açılır parantez/Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti/Kapanır parantez” diyor: (1925’te bin yıllar önce Homeros’un yaşadığı Menemen’de doğdu-11 Ekim 2005’te İstanbul’da öldü)
Yalnız benim değil, benden önceki ve sonraki ve gelecek kuşakların şairi Attilâ İlhan’ı, yazdıkları ve yaşadıklarını böyle bir (parantez) arasına sıkıştırmak ne mümkün?
Cumhuriyet dönemi edebiyatında, kişiliği ve yazdıklarıyla, kendisinden başkasına benzemeyen Attilâ İlhan olarak öyle yaşadı; bundan sonra da öyle yaşayacak.
On altı yaşında, İzmir Atatürk Lisesi’nde öğrenciyken bir şiirinden dolayı hapishane ile tanıştı. Yirmi bir yaşında, “Cebbar Oğlu Mehemmed” başlıklı şiiriyle, 1946 CHP Şiir Yarışması’nda, Cahit Sıtkı Tarancı ve Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ardından ikinci oldu. “Yağmur Kaçağı”, “Sisler Bulvarı”, “Ben Sana Mecburum”da topladığı şiirleri; “Fena Halde Leman”, “Haco Hanım Vay” gibi romanları ile edebiyatı kitleler ile buluşturdu. “Kartallar Yüksek Uçar” dizisiyle televizyonlarda yeni bir çığırın kapılarını açtı. Bir dönemin şiir matinelerinde, başından eksik etmediği şapkası ve omzundan yere sarkan beyaz atkısıyla her yaştan gençlerin yüreklerine yıldırımlar ekti, şimşekler çaktırdı. Ali Kaptanoğlu takma adıyla Yeşilçam sinemasına nitelikli senaryolar üretti. Dergi ve gazete yönetti, televizyonda kültür-sanat-siyaset üzerine konuştu.
Günümüzün en çok yazan, okuruyla en çok buluşan, en çok okunan, en çok izlenen, şair ve yazarıydı: 12 şiir kitabı, 11 roman, 1 gezi, 18 deneme ve anı, 1 hikâye, 12 film ile 7 televizyon dizisine imza attı; şiirleri gibi dilden düşmeyen ona yakın şiiri bestelendi.
Doğu ile Batı kültürünün senteziydi.
80 yıllık ömrüne, bir değil, birkaç şair ve yazarın ürettiklerini yükledi; ama yazdıklarının hiçbirinde de şiiri göz ardı etmedi. Bu yüzden de benim için her zaman bir şairdir Attilâ İlhan ve öyle de kalacaktır. Ne döneminin Garip, ne İkinci Yeni şiiri içinde yer aldı, hatta yazılarıyla yerleşik yargılara ve şiir anlayışına karşı çıkarak kendi şiirini yarattı.
Şiirleri de en çok kendisiydi çünkü.
2002’de, son yayınladığı “Kimi Sevsem Sensin” başlıklı şiir kitabında, “sevmek için geç ölmek için erken” diyordu.
Yazık ki ölümü değil, ölüm erken geldi; “itirazım var”…
***
Yalnız benim değil, benden önceki ve sonraki ve gelecek kuşakların da şairinin yazdıkları ve yaşadıklarını Behçet Necatigil’in deyişiyle bir (parantez) içinde iki çizgi arasına sıkıştırmak mümkün mü? Cumhuriyet edebiyatında, kişiliği ve yazdıklarıyla, kendisinden başkasına benzemeyen Attilâ İlhan olarak yaşadı; bundan sonra da öyle yaşayacak. Günümüzün en çok yazan, okuruyla en çok buluşan, en çok okunan, en çok izlenen, şair ve yazarıydı. “Kimi Sevsem Sensin” kitabında, “sevmek için ölmek için erken” diyordu. Yazık ki ölümü değil, ölüm erken geldi; “itirazım var”…