… Meraklısı elbet hatırlayacaktır: Bu satırların yazarı, yıllardır, İnönü Cumhuriyeti ‘nden söz ederken, şu formülü kullanır: ”Oligarşi = Bürokrasi + Burjuvazi” ! Eminim birçoğu, ‘kafadan atıyor’ diye düşünmüştür. Şimdi lütfen, o uzun soluklu çalışması hak ettiği alâkayı görememiş olan, ‘zahmetkeş’ Mahmut Goloğlu ‘ndan aktardığım şu satırları okur musunuz:
”…Artık ‘totaliter’ rejimin (demokratlik ilkelerine aykırı hükümet yönetiminin) tüm özelliklerine uygun bir bürünüş başlamıştı. Politik otorite, devlet ve hükümet kavramlarında toplandı; devlet başkanı ile hükümet başkanı, bu otoritenin tek ve sarsılmaz temsilcileri ve büyük çapta sahipleri durumuna geldiler. ”Ve Anayasa Hukuku Ordinaryüs Profesörü Ali Fuat Başgil, bu durumu ‘bir kuvvet oligarşisi’ olarak niteledi” (F. Giritlioğlu, ‘Türkiye Siyasi Tarihi’nde CHP’nin Mevkii: 113-115)
İşe, Fahrettin Paşa karışmasaydı?..
Mustafa Kemal Paşa, ömrünün son yıllarını, Hatay Meselesi ile geçirmiştir; bilindiği gibi, ölümüne bir yıl kalmışken, o ‘sınırı geçip, orada gerilla savaşı başlatmak’ tan söz ediyordu. Ölümün kumandayı ele aldığı gün, onun yerini kimin dolduracağı sorunu; bütün önemi, zorlukları ve tehlikeleriyle öne çıkacaktır. TBMM, Gâzi ‘yle uyuşmazlıklarını bildiği halde, nasıl oldu da ‘menkûp’ İsmet Paşa ‘yı onun yerine getirdi. Sorunu birçok kere, -TV’de olsun, basında olsun- irdelemişimdir; bu defa, sözü Dr. Necdet Ekinci ‘ye bırakıyorum; bakalım kim doğruyu söylemekteymiş; ‘resmi tarih’ mi, yoksa…
”…Genelkurmay Başkanlığı’nda bir toplantı yapılmış, TSK’nin Atatürk’ün ölümünden sonra alacağı konumun ne olacağı tartışılmış; sonuç olarak, ‘tarafsız kalmasında’ karar kılınmıştı. Başvekil Celâl Bayar, Genel Kurmay Başkanı’nı ziyâret etmiş; Çakmak’ı, TBMM’nin, Cumhurbaşkanı olarak görmek istediğini belirterek, kendisinden bu görevi kabul etmesini istemiş ise de; Genelkurmay Başkanı bu teklifi, ordunun bu konuda tarafsız kalmak kararında olduğunu ileri sürerek, kabûl etmemiştir…”
”… (buraya dikkat) bu toplantıdan iki gün sonra, 1. Ordu Müfettişliği görevini sürdürmekte olan Fahrettin Altay, Genelkurmay II. Başkanı Asım Gündüz’den, Cumhurbaşkanı’nın kim olması gerektiğini sormuş ve toplantıda alınan kararı öğrenince karşı çıkmıştır. I. Orduda ‘Kolordu ve Tümen kumandanları ile yaptıkları toplantıda, İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı yapılması kararını aldıklarını’ açıklamıştır. Altay’ın bu kararı Çakmak’a iletmesini istemesi üzerine, Genelkurmay II. Başkanı Gündüz, ordu kumandanlarının kararını Çakmak’a bildirmiş ve Genelkurmay Başkanı da bu kararı kabul etmek zorunda kalmıştır…” (bkz. 1) Asım Gündüz / Hatıralarım; Der. İhsan Ilgar / Kervan Yyn. İstanbul, 1973, 2) Dr. Necdet Ekinci / Türkiye’de Çok Partili Düzene Geçişte Dış Etkenler / s. 123 Toplumsal Dönüşüm Yyn. 1997)
Başka türlü, acaba şöyle mi dememiz gerekiyor: Türkiye ‘de Asker’in yönetime müdahalesi, İnönü ‘nün Cumhurbaşkanlığı emr-i vâkisi ile başlamıştır.
Tuhaf olan nedir?
O layın kahramanı Fahrettin Paşa (Altay), ‘hatıralarında’ (bkz. ‘On Yıl Savaş’) her konuda ‘teferruatçı’ olduğu halde, iş İsmet Paşa ‘nın cumhurbaşkanlığına seçilmesinde oynadığı role gelince, dut yemiş bülbül! Acaba neden? Bilinen odur ki,
a/ O yıllarda ‘menkûp’ İsmet Paşa, İstanbul’da Heybeli’deki evinde oturmaktaydı; sık sık da, Fahrettin Paşa ile buluşuyordu; ortada bir ‘telkin’ olup olmadığı, bilinmemektedir, sadece ihtimal sayılıyor.
b/ Buna mukâbil, aynı Fahrettin Paşa, Gâzi’ye İzmir Suikastı teşebbüsü sırasında; olaya uzak ve soğuk duran İsmet İnönü’nün, Mustafa Kemal ile Çeşme’de buluştukları zamana dair şöyle bir hatıra naklediyor:
”…21 Haziran Pazartesi, Kurban Bayramı’nın birinci günü, Atatürk, Başvekili Ankara’dan çağırtmış! 24 Haziran akşamı, Atatürk’ün sofrasında toplandık. Biraz neş’eli idi; muhtelif bahisler, tarihten misâller konuşuldu. Başvekile biraz fazlaca iltifatta bulundu ve şunları söyledi: ‘-… çocuklar, ben ölürsem İsmet’in etrafında toplanmalısınız ha! Fevzi Paşa’nın ancak beyninden istifade edersiniz!’ Gece, Atatürk’ün bu sözlerini not defterime kaydettim…” (F. Altay / ‘On Yıl Savaş ve Sonrası’ / s. 419 İnseI Yayınları, 1970)
Fahrettin Paşa, belki sonraki önerisini ‘yukarıya’ aksettirirken, bu hatıranın etkisi altında idi; ama, ne Mustafa Kemal Paşa artık o adamdı, ne de İsmet Paşa; ikisi arasındaki ilgiler aynı ‘seviyede’ kalmamıştı, yönetim anlayışları çok farklıydı!
Bunu Dr. Necdet Ekinci, şöyle tesbit ediyor: ”…İnönü’nün cumhurbaşkanlığına gelinceye kadar ‘Millî Şeflik’ Türk siyasal hayatının, bir kurumu niteliğini kazanamamıştı. Siyasi tarihimizde, bir tek kişiye ‘Millî Şef’ denilmiştir, o da İsmet İnönü’dür. (buraya dikkat!) Türkiye Cumhuriyeti’nde görülen ‘Dayanışmacı’ Kemalizm, İsmet İnönü’nün ‘Milli Şeflik’ uygulamaları ile; ve onun kişiliğinde, Faşizm’i ve Nasyonal Sosyalizm’i anımsatan bir ‘totaliterliğe’ dönüşüyordu.” (bkz. Dr. Necdet Ekinci)
Efendim, anlayamadım? Bir şey mi söylediniz?
Cumhuriyet, 01.04.2005