Attilâ İlhan - Bilim Sanat Kültür Vakfı

“…O Gün, ´Mutlaka´ Gelecektir!..”

(…bunları Hasan ‘la (Tanrıkut) uzun zaman tartışmışızdır. Osmanbey ‘deki (Şişli) apartmanın, arka bahçeye bakan odası; o, müsveddeleri ve kitap öbekleri arasında, kayıp; bense, aralıksız ürettiğim, soru işaretleri arasında ‘efendim İttihatçılar, Kayzer Wilhelm’in, bir derkenarında belirttiği gibi, ‘Berlin’in adamları’ mıydılar; yoksa, eski Rumeli’de ‘münevverân’ı ele geçirmiş, ünlü İtalyan Mason Locası Macedonia Rissorta’nın, üyeleri mi?’

”Çok yıllar sonra, yapabildiğim bir ‘tespit’ i, Hasan ‘a, (Tanrıkut), o tarihte Büyük Postahane binasındaki İstanbul Adliyesi ‘nde; III. Ağırceza ‘ya çağrılmamızı beklerken, anlatmaya çalışmışımdır:

”-… ‘İttihatçılar’ın ‘Almancı kanadı’, -başta Enver Paşa- Berlin üzerinden, Karl Radek vasıtasıyla, Moskova yolunu tutmuyor mu; bunların ‘Cihan Müslüman İhtilâli’ teşebbüsü, Avrasya Türklerini kullanarak; İngiltere’yi -bilhassa Hindistan’da- zora düşürmek amacındadır; oysa ‘İngilizci kanadı’ -yâni ‘maliyeci’ Cavit Bey- İstanbul’da kalarak, -hin-i hâcette- Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne el koyup, Mustafa Kemal’i devre dışı bırakmayı; Anadolu’daki ‘yeni’ hükümeti, Osmanlı’nın -Tanzimatçılığın- bir uzantısına dönüştürmeyi düşünmektedir!..”

”Heyhat! Kıbrıs dönüşü, Siyasi Polis ‘te geçirdiği karanlık dönem, Hasan ‘ın (Tanrıkut) ‘akli muvâzenesini’ bozduğu için, bunları anlamıyordu; oysa, sadece 20 ‘li 30 ‘lu yıllara ait The Economist ‘in Türkiye haberlerini ve yazılarını okumak, bunu anlamaya yeterdi; ama Hasan artık, o Hasan Tanrıkut değildi ki!” …)

‘… Federasyon mu olur, konfederasyon mu?..’

(Belge/3. ”…Gâzi ‘nin TBMM ‘deki ilk gizli celse zabıtlarını okuyalı, handiyse otuz yıl oluyor; o gün bugündür, el altından Suriye ve Irak ‘la ilişkisi olduğunu bilirim; başlattığı anti/emperyalist savaşa katılmak amacıyla, gizlice ona başvuran Suriye ve Irak ‘ın (Prens Faysal dahil) liderlerine, aynı cevabı (1920) verdiği malûmdur: ”…gücümüz ancak kendimizi kurtarmaya yetecek kadardır; siz de bizim yaptığımızı yapıp, bağımsızlığınızı elde ediniz; bilâhara, Federasyon mu olur, Konfederasyon mu olur, bir örgütte birleşiriz…” (bkz. Sadi Borak , ‘Gizli Oturumlarda Atatürk’ün Konuşmaları’, Çağdaş Yayınlar, 1977)

”Bilinmez kaç sene sonra, Hasan Rıza Bey ‘in (Soyak) ‘Atatürk’ten Hatıralar’ ında, ‘Hatay Meselesi’ yle ilgili satırlarını; okurken, o devirdeki davranışından Paşa ‘nın adetâ üzgün olduğunu hissetmiştim. Olayı, zamanın (1937) Suriye Dışişleri Bakanı Cemil Mardam ‘a anlatırken, bakar mısınız neler demiş: ”…ben, bir milletin mevcûdiyetini kurtarmak için işe başlarken, ne yazık ki Suriye’yi, Irak’ı, bütün İslâm Dünyası’nı, biraz müsamaha etmek mecburiyetinde kalmıştım; çünkü bütün bu âlemi kapsayan büyük imparatorluğun enkâzını, bizim kadar dostlarımızın ve dindaşlarımızın da görmüş olduklarını biliyordum…”

‘… Muayyen bir zamanın geçmesi lâzımdı…’

”… imparatorluğun idaresindeki dürüstlüğün doğurduğu, birçok hoşnutsuzlukları da nazar-ı itibara almak icâb eder. Şahsen, bütün câmia için gayret sarf etsem bile, bazı kütlelerde hâsıl olmuş zihniyetler, bizi birbirimize yaklaştırmayacak kadar, mühim idi. Bu sebeple ben bütün kuvvetimi ve kudretimi, yalnız bu imparatorluk içindeki Türk olan unsura hasretmek mecburiyetinde kaldım…”

”… -buraya dikkat!- ancak, ben bu işi yaparken emindim ki, asırlardan beri beraber yaşamış, dindaşlık yapmış insanlar, ayrılamazlar. Yalnız imparatorluğun yarattığı birtakım sui tefehhümlerin unutulabilmesi; ve nihayet, beraber yaşamış bu insanların birbirini anlayabilmesi için, muayyen bir zaman geçmesi lâzımdı. Bugünün gelmiş olduğuna, itiraf edeyim ki; henüz kani değilim; fakat o dediğim gün gelecektir; fakat bu hakiki güneşin doğduğu günü anlamak için, biz ve dostlarımız, güneşi saymayanların haksız tazyiklerinden mülhem olmak için, daha fazla beklememeliyiz…” (21/22 İkincikânun 1937)

”Biraz akl-ı selim, biraz iz’an sahibi, kim bu satırları okusa; Gâzi ‘nin Devlet-i Aliyye-i Şahâne ‘nin eski vilâyetlerinden oluşan, İslâm Ülkeleri ‘ne ‘elini uzattığını’ görür. Zaten o zaman bile, temennileri, kuru lâftan ibaret kalmamış; elle tutulur somut tasarılara, ciddi önerilere dönüşmüştür. Şimdi sıra, onları gözden geçirmeye geldi; böylece Gâzi ‘nin anti/emperyalist, ‘hürriyet ve istiklâl’ savaşçılığını, münhasıran gençlik yıllarına mahsus zannedenler; vefatına bir yıl kala dahi, nasıl bir inkılapçı muhârip olarak, yaşadığını göreceklerdir…”

”Tabii, bakarkör değillerse!..”

Cumhuriyet, 15.12.2004