(Mukâyese/1 ”…bu mukâyeseyi ben yapmadım, kızı ecnebi/misyoner okullarından birinde okuyan, her düzeyde ‘çağdaş’, aklı başında ve derli toplu, bir ‘cumhuriyet’ annesi yaptı; çocuğunun okulda üstlendiği görev dolayısıyla, beni görmeye birlikte geldiler; genç kız, cevaplarımı teybine kaydederken annesi olayı sessizce videoya çekiyordu. Sohbet, sonradan gelişti; sırası gelince, söyledikleri aynen şunlar:
”-…Kızım, Ramazan’ı ve Bayram’ı ciddiye almadı; Mûsevi bir arkadaşı var, şiddetle etkisinde kalıyor; bir Müslüman olarak bilmediklerini, Mûsevilik konusunda ondan öğrenmiş; bundan rahatsızım; ablası, laik devlet okullarımızda okumuş, fakültesini bitirmiştir; şimdi işinin başında; hem yurttaşlık görevlerinin bilincinde, hem de manevi sorumluluklarının, oruç tutmaya kendisi karar verdi; ikisinin arasında gözlemlediğim bu fark, beni düşündürüyor; haklı olmalısınız!..”
Her düzeyde çağdaş bir anne demiştim, öyle mi? O kadar ‘medeni’ ydi ki, aslında kendisinin diş hekimi, eşinin mühendis olduğunu çok sonra, sırası gelince söyledi. ‘Çağdaşlık ‘la ‘Komprador alafrangalığını’ karıştırmak, Gazi sonrasının aydınlarımıza bulaştırdığı, tehlikeli bir hastalık; bunun dışında kalabilmiş, böyle kelimenin tam anlamıyla ‘münevver’ annelerin de var olduğunu görmek, ne iyi!
Biliyorsunuz, şimdi Fener Patrikhanesi üzerine düşüncelerini aktaracağım genç, düpedüz Hıristiyan -önce Katolik sonra Protestan- olmuş bir Türk gencidir; herkese ibret olması gereken, ‘tecrübelerini’ ve bunlardan çıkardığı ‘sonuçları’ açıkça naklediyor…)
Vatikan’ın marifeti olabilir mi?
(Tesbit/3. ”…Çok tartışılan bir mesele! Ama ben size olayı yine, farklı noktalardan göstereceğim: İnsanlar eğer bu okul yalnızca Fener Patrikhanesi’ne ait olacak sanıyorsa, yanılıyorlar; çünkü Fener, o okulu ‘döndürecek’ kadar, ne rahibe sahiptir, ne de papaz adayına! Bu okul açıldığında (onu) Ermeniler, Fener ve en önemlisi Katolik Kilisesi kullanacaktır…”
”..Bu okul açılırsa, işleyiş tarzı, eğitimin rahipler tarafından verildiği, atamaların tarikatlar ve kiliseler tarafından yapıldığı, bir işleyiş ve yönetim tarzı olacaktır; eli mahkûm! ‘Orta yol’ diye önerilen, bir üniversiteye bağlanmak gibi bir hayalin, kimse peşinde koşmasın ya da kimse, adamlar bu önerimizi kabul etmiyor diye, onları suçlamasın; çünkü kilisenin hiyerarşisi biraz karışıktır, şöyle ki: bir rahip hem bir tarikata bağlıdır, hem de -organik olarak- Vatikan’a; bir rahibin tayini, yalnızca bu iki yönetimden birinin isteğiyle olmaz; Vatikan’ın emri, her zaman için emirse de, Tarikat önderinin onayı -usulen de olsa- gerekir; zaten bu ülkede bu denli bir bürokasi, dolayısıyla böyle bir hiyerarşik yapı varken, bu okul kesinlikle müstakil temellere göre yönetilmek zorundadır…”
”…Açılırsa, ilerde göreceksiniz, onu en fazla kullanacak olan Katolik Kilisesi’dir, yani Vatikan! Yoksa, Fener’in Avrupa’dan bu denli baskı yaptırmaya, hiçbir şekilde sesi ve gücü yetmez!…”
Oktay Duman (asıl adı başka) sözü daha önce üzerinde durduğumuz, bu tehlikeli olasılığa getirmiş, okuyunca göreceksiniz ki, birbirinden çok farklı yaşlarda, ortamlarda ve kültürlerde de olsa, insanlar arasında aklın yolu bir!)
Fener’in hükmü olsaydı…
(Tesbit/4. ”…Roma, yani Vatikan ‘ekümenik’tir, yani kökü havarilere bağlı bir kilisedir; İstanbul, teolojik olarak da, tarihsel olarak da ‘ekümenik’ değildir, olamaz da! Bu lafların ortada dolaşmaya başlamasının nedeni, eski ‘Doğu Bloku’nun dağılmasıdır; eski ‘Doğu Bloku’ ve Fener, ikisi de Ortodoks’tur; şu anda bu ülkelerin hepsinde ülkesel boyutlarda piskoposluklar var; yani her ülkenin başpiskoposu, o ülkenin en kıdemli ruhani lideridir ve Vatikan gibi bir yere bağlı değildir. İşte bu noktada Fener, bu kiliselerden hiçbirisini, istese de kendisine bağlayamaz. Eğer Fener’in bir hükmü olsa idi, kendi soydaşlarının Yunan Kilisesi, Fener’e bağlanmayı kabul ederdi; bunu bile yapamayacak kadar az ruhani veya itibar olarak bu vasfa sahip olmayan Fener Patrikhanesi’nin ekümenik olması filan mümkün görünmüyor…”
”…Peki niye Fener bu sıfatı bu denli çok istiyor, bu sıfatın kendisine kazandıracağı hiçbir şey yok ki! Zaten ‘ben ekümenik kiliseyim’ demekle, ‘ekümenik kilise’ olunmaz. Tüm bunların başlangıcı, eski Doğu Bloku’nun dağılmasıdır, bu halkların temel kimliklerinden birisi Ortodoksluktur; Rusya’da insanlar, kiliselere gitmeseler de, kendilerini Ortodoks olarak tanımlıyorlar ve bu bölgede ülkeleri manen birbirine bağlayan, tek nokta Ortodoksluk!..”
”…(buraya dikkat!)… benim tahminim, olayın aslı Amerika’nın -eğer başarabilirse- burası üzerinden, diğer Ortodoks ülkeler üzerinde, hareket imkânı bulmaya çalışmasıdır; yoksa, boş bir sıfat için, bu kadar ısrar edilmesinin, akla yakın bir nedeni yoktur…”
Demedim mi, aklın yolu bir! Oktay Duman (asıl adı başka) da dönüp dolaşıp, aynı yere geliyor.
Yorum gerekir mi?..”
Cumhuriyet, 29.11.2004