İlker Sarıer
Çoktandır vazgeçmiştim ölümlerin ardından yazı yazmaktan… Ama Attila İlhan adı, ardından susup oturulacak bir isim değildi ki!
Birçok meslektaşın yaptığı gibi, en ünlü, en çarpıcı ve en bıçkın dizelerini tekrarlayarak bir “yad vazifesi” mi yerine getirecektim? Yoksa sanki çok derinlerimden bir parçayı kaybetmişim gibi ağıt mı yakacaktım?
Hayır hiçbiri uygun düşmezdi.
Ama içimde bir ses, söyleyecek sözün olmalı diyordu.
Liseli yıllarımda olsun, ilk sevda zamanlarımda olsun, kendimi anlatabilmek için Attila İlhan‘ın şiirlerine pek ihtiyaç duymamıştım.
Nazım Hikmet‘lerden ve Ahmed Arif’lerden sonra Attila İlhan, ne bileyim sanki biraz fazla “romantik” kaçıyordu, bizim cahil gençliğimize göre…
Daha sonraları, Marksizmle tanışıp, kendimizi proleter devrimci zannettiğimiz yıllarda ise, Attila İlhan bize göre “sağ”da, bir hayli de reformist kalıyordu.
Çünkü feci şekilde tutulduğumuz, “sol komünizmin çocukluk hastalığına” göre değerlendiriyorduk birçok edebi değeri! Onun politik düşüncelerini ve tarihsel analizlerini öğrenmeye başladığımız dönemde ise, Kemalizm’in sonradan çatılmış dar kalıplarına sıkışıp kaldığını görüp hüzünlenmiştik.
Peki, neydi Attila İlhan‘ın ölümü üzerine içimden kopup giden şey?
Ya da bu büyük edebiyat adamına borçlu olduğum şey neydi?
Bizim gibi yaşamını yazı yazarak sürdüren insanların, hayatlarını borçlu oldukları büyük isimlerden biridir Attila İlhan.
Attila İlhan ismi, duygularıyla, edebiyatıyla, anlatış ve ifade edişiyle, harcadığı o muazzam ve karşılıksız emekle, bugünlerimizi borçlu olduğumuz en değerli isimlerden biridir.
Buradan kaynaklanır işte ona olan büyük borcumuz.
Tıpkı, Orhan Kemal’lere, Kemal Tahir’lere, Fakir Baykurt’lara, Ömer Seyfettin’lere, Cahit Sıtkı’lara, Sabahattin Ali’lere, Yahya Kemal’lere, Can Yücel’lere, Fazıl Hüsnü’lere, Nazım’lara..
Tıpkı, Tolstoy’lara, Dostoyevski’lere, Balzac’lara, John Steinbeck’lere, Jack London’lara, Puskin’lere, Mayakovski’lere, Neruda’lara, Charles Dickens’lara olan borcumuz gibi..
Attila İlhan, bu saydığım büyük edebiyatçılardan daha az üretken, daha az duygulu bir yazı adamı değildi çünkü..
Hamurumuza girmişti 50 yıllık edebiyat ve şiir üretimi ile..
Attila İlhan sadece edebiyat dünyasının kaybı değil, Türkiye’nin en büyük kayıplarından biridir.
Moda deyişle söylemek gerekirse, Attila İlhan‘ın kaybı Türkiye’nin “piyasa değerini” düşürmüştür. Türkiye’nin sadece “edebiyat borsası” değil, mertlik, romantizm ve sevda borsası allak bullak olmuştur.
Onun muazzam dizeleriyle sevdaya uyananlar artık öksüz kalmışlar, bundan sonraki kuşaklar da, bir Attila İlhan daha gelsin diye belki yıllarca bekleyeceklerdir.
Mesleğim, ekmeğim, çoluğum çocuğum adına babamın mübarek ellerinden öper gibi öpüyorum Attila İlhan‘ın ellerini..
Büyük bir edebiyat ustasının kaybı sebebiyle de, bütün Türkiye’ye başsağlığı diliyorum.
Evet, büyük sevda ülkesinin en etkili “fay hattı” artık sükun buldu.
Ne mutlu ki bugün, Attila İlhan ismi bir bayrak gibi dalgalanırken, onu sırfNazım’ın şiirlerini okuyor diye hapse gönderenlerin isimleri sadece mezar taşlarında yazılı kaldı.